Meriç Velidedeoğlu

‘Bir Kemal’den Bir Kemal’e’

08 Temmuz 2017 Cumartesi

Böyle sesleniyor, “Adalet Yürüyüşü”nde görevli “Manisa Milletvekili Özgür Özel”; yürüyüşteki Atatürk’ün katılımını, varlığını belirterek...
“Adalet Yürüyüşü”nün 21. gününde ilk mola yerinden ikinciye doğru yol alan kortejde, yürüyüşü sürdüremeyenlere, yorulanlara özgülenmiş otobüsün mikrofonundan gür bir sesle “Bir Kemal’den Bir Kemal’e” diye sesleniyordu, Özgür Özel.
Çıkılan yokuşun iki tarafında yükselen tepesi sipsivri kayalara çarpıp yankılanan bu sesin ve yayınlanan müziğin ritmine uyarak Atatürk’lü bayrağını dalgalandırıyordu, koyunları küçük bir yeşil alanda otlatan gencecik bir çoban...
“Adalet” isteyenlerin yürüyüşüne böyle katılıyordu -kendisi içinde- “Adalet” isteyen bu yurttaş.
TV’lerde de yayınlanan bu görünüm “yeter, yeter de artar” diyorum bu eylemin nedenini anlamak için; ne dersiniz değerli dostlar?
Ayrıca “Kılıçdaroğlu,” konuşmalarında “eşitlik” isteğini doğrudan doğruya da ortaya koyuyordu, “Adalet’in” temel yapı taşı olan kavramı.
Yine araya girerek bir anımsatma yaparsak, “Adalet” kavramı ile biz ilk kez, hemen hemen “iki yüz” yıl önce, Osmanlı Devleti’nin 30. Padişahı “2. Mahmut” (1808-1839) döneminde tanıştığımızı söyleyebiliriz.
Şöyle ki, bu hükümdara gelinceye dek Osmanlı toplumunun uyacağı kanunların, kuralların “din” temelli “Şerri Kanunlar” (Şeriat) ile hükümdarlara (Ul-ül Emre) tanınan maslahata göre kanun yapma hakkından doğan “Padişah Kanunlarıdır.”
Ne ki Sultan 2. Mahmut, bu iki kaynağın yani “din kuralları ya da padişah iradesi” dışında, kanun yapacak “Meclis”ler oluşturur ilk kez.
Üç tanedir bunlar. İçlerinden biri “Meclis-i Ahkâmı Adliye”, adalet organları “mahkemeler” ile ilgili “kanun ve kurallar” koyacaktır.
Bu “Meclis”, Osmanlı toplumundaki tüm insanlar için ırk, soy, sop, inan (din) gibi hiçbir ayrım gözetmeden yapılan ve uyulan kanunları oluşturacaktır.
Böylece bu yasaların temelinin “eşitlik” olduğu, olacağı apaçıktır.
Ayrıca 2. Mahmut, padişahı “Tanrı”nın yeryüzündeki gölgesi olarak önünde yerlere kapanılan bir hükümdar -günümüzün dili ile- “tek adam” olmaktan da çıkarmıştır.
Evet değerli dostlar, “200” yıl sonra “21. yy”da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin başında bir parti başkanı olan, yasa yapan, bunu da partisinin çoğunluğu oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul ettiren, yanında olmayanlara, kendine karşı gelenlere, buyruğu altına aldığı “yargı erki” yoluyla “zulüm” estiren ve “Cumhurbaşkanı” olarak adlandırılan, gerçekte “Başkan” olan bir kişi, “R.T Erdoğan” var... Bilmem ki katılır mısınız?
Yine “5 Temmuz” Çarşamba gününe dönersek ikinci mola yerinde gereken hazırlıkları yapmak için önden hızla yürüyenlere eşlik eden otobüs mikrofonundan yayılan dostluk çağrısına, soldaki şeritten Körfez’e doğru giden kamyon, TIR şoförlerinden kimisi avaz avaz küfür edip el işareti yapıyorlarsa da, sağ taraftaki yerleşim yerlerinden halk pencerelerden, balkonlardan seslerinin var gücüyle kortejin sloganlarına katılıyorlar.
“Yaşa Mustafa Kemal Paşa! Adın yazılacak mücevher taşa!” seslenişiyle; ardından otobüsün mikrofonundan, “Bir Kemal’den Bir Kemal’e!” ve “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu sizleri sevgiyle selamlıyor!” sesi insanlara ulaştıkça alkışlar çok daha kuvvetleniyor...
“2008” yılından bu yana Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi “kumpas Davaları”nı adım adım yıllarca izleyen “Simgesel Eylem Grubu”muzu Silivri’den başlayarak her yere götüren, CHP’nin önceki Kadın Kolları Başkan’ı Eyüp ilçesinin üyesi “Saniye Yurdakul”, bu eyleme “Adalet Yürüyüşü’ne katılmamızı sağlayan düzeni eksiksiz yerine getirdiğinden “5 Temmuz Çarşamba” günü yürüyüşe katıldık.
Yol güzergâhında bir yokuştan aşağı inerek düzlüğe varınca arkamıza dönüp, henüz daha tepelerde yürüyen konvoya baktığımızda inanılmaz bir görünümle karşılaşıyor insan; en az beş “S” harfi dönemeci yapan yürüyüşçülerin incecik bembeyaz ipliğe dönüşen görünümü unutulacak gibi değil; ayrıca, yürüyüşçülerin neden beyaz giysiler giydiklerinin ne denli yerinde olduğunu da anlıyor insan.
Ve değerli dostlar yürürken bu tür eylemlerin tarihte yer alanlarının dışında, “21. yy”dakilerin düşünsel babası sayılan “95” yaşında aramızdan ayrılan (2013 “Bilge S. Hassel”in “18 sayfalık” “Öfkelenin!” adlı kitapçığını anmadan duramadım, şöyle diyordu: “Öfkelenme noktasına gelindiğinde artık belirleyici aşama olan ‘eylem’e geçilmelidir.” (*)
Bilge Hassel’in bu görüşü Kılıçdaroğlu’nun bu “Adalet Yürüyüşü” eylemine “çok geç” diye değer biçenlere de bir yanıt olur mu, diye bir ara düşünmedim değil...
Sıra geldi, sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile birlikte yürüyüşe; ama ilkin yıllar önceki tanışmamıza değinmek gerek; Kılıçdaroğlu, CHP milletvekili olarak, İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olduğunda “Kadın Araştırmaları Derneği”nde yaptığı konuşmada dinleyicilerden büyük bir alkış almıştı; bir ara karşılıklı konuşmamızda, “Bürokraside çalışmanızın ardından siyaset size nasıl geldi?” gibi bir soru sordum. Çok doyurucu yanıtlar vermiş, sözünü de “Bekleyin, göreceksiniz!” gibi bir öneri ile noktalamıştı. (14.02.2009)
Milletvekili Ö. Özel ile yanına geldiğimde tokalaştık, hal hatırdan sonra, “Beni anımsadınız mı?” diye sordum; kesin bir sesle “Elbette” dedi, sustu; sanırım konuşmamı bekliyordu, özellikle bu yürüyüşün topluma büyük bir “umut” verdiğini, adı için seçtiği kavramın “Adalet” olmasının çok yerinde olarak görüldüğünü anlatmaya çalıştım; ne ki öyle pek rahat yürümek de pek mümkün olmadı; basın, kendisinin uygun durumunu görünce başlıyor sormaya; dahası yürüyüşçülerden de fırsat arayanlardan olan küçük çocuklu bir anne, beni gözüne kestirmiş ki, korumaları atlatıp beni de iterek yerime geçiverdi; bu anneyi uzaklaştırmak oldukça zor oldu; Kılıçdaroğlu duruşunu, yürüyüşünü, gülümsemesini bir milim bile değiştirmeden yürüyordu.
Basın hemen yine sormaya başladı, Kılıçdaroğlu: “Adalet yalnız bize değil tüm insanlığa da gerek! Adaletin olmadığı yerde huzur da yoktur! Adalet insan için soluk alıp vermedir! İnsanlık için yaşamsaldır!” diye yanıtlarken sıra bekleyenleri daha fazla bekletmemek için izin isteyince, “Ne o gidiyor musunuz?” sorusuna, “Başka yürüyüşlerde buluşmak üzere Allahaısmarladık!” diyerek ayrıldım; bizim ekibe katıldım, ikinci mola yerine doğru yürüyüşü sürdürdük.
Yazıyı noktalamadan önce, gerek yürüyüş düzeninin gerek molalarda “her türlü” ihtiyacın karşılanmasının düzeni, gerçekten görmeyince anlatmakla anlaşılmaz; bin, on bin kişiye değil yüz binlere bu hizmeti yapabilmek kolay bir iş değil değerli dostlar.
Bundan sonraki yürüyüşlerde buluşmak üzere.

(*) M.Velidedeoğlu,
“Artık sözün bittiği yerdeyiz!”,
Cumhuriyet (28.08.2015) ‘  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları