1193 Yıl Öncesinin Harran Üniversitesi

09 Eylül 2017 Cumartesi

Harran Üniversitesi, epeyce uzun bir süre ara verilmiş olmasına karşın Türkiye topraklarında kurulmuş ilk üniversitelerden biri olma özelliğine sahip.
Üniversitenin Abbasilerin ünlü halifesi Harun Reşid döneminin (786- 803) başlarında kurulduğu sanılıyor.
Harran Üniversitesi’nin son bilimsel başarısı, Kurban Bayramı günlerinde gündeme geldi.
Peki, “Üniversitenin 1193 yıl önceki durumu neydi” sorusuna yanıt vermeye tarihçi, arşivci, gazeteci Mithat Sertoğlu (1913-1995) belgelere dayalı yazısında yanıt vermeye şöyle başlıyor:
“Evvelce Urfa’ya bağlı bir ilçe iken bugün yerinde Altınbaşak adlı ve 800 nüfuslu bir bucak merkezi bulunan tarihi ve muhteşem Harran şehrinin dünyaca meşhur üniversitesinde, bu üniversitenin Rektörü ve Fizik- Kimya Profesörü büyük Türk bilgini Tûs’lu Ebû Hayyan oğlu Câbir, bundan 1170 (1994’e göre) yıl evvel Doğu ve Batı ülkelerinden gelmiş öğrencilerine şöyle diyordu:
- Madde, yoğun enerjidir. Bu yüzden Yunan Fizikçileri’nin, maddenin bölüne bölüne bölünüp parçalanmaz bir en küçük parçayla son bulduğuna ve kitlenin bu sayısız parçalanmalardan meydana geldiğine dair olan iddiaları yanlıştır. Onların Cüz’i lâyetecezzâ (Parçalanmaz en küçük parça. Yunancası Atom) adını verdikleri bu nesne de parçalanabilir ve bundan enerji (Kudret) hâsıl olur. Bu öyle bir kudrettir ki, benzetmek gibi olmasın ama Allah kudreti gibidir ve habbeciğin bu şekilde parçalanması, Allah saklasın, Bağdad gibi şehri yok edebilir.”
Devamında da şöyle diyor...
“Abbasiler devrinde Harran’da ilk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen ve bir kısım kalıntıları hâlâ duran bir müsbet ilimler üniversitesi vardı. Bu üniversitede Matematik, Astronomi, Fizik, Kimya, Tıp, Eczacılık ve Tabii İlimler (Zooloji, Botanik, Jeoloji ve Mineraloji) okutulmaktaydı. Buraya Doğu ülkelerinden olduğu gibi İtalya, İspanya gibi Batı ülkelerinden ve özellikle Bizans’tan öğrenciler gelirdi.”

***

Sertoğlu’nun yazısından öğrendiğimize göre Cabir “Mükteseb Fi’z Ziraati-z Zeheb” adını verdiği kitabı 820’li yıllarda yazmış, 200 yıl sonra da Mersinli Aydemiroğlu tarafından “İstenilenin Sonu” adıyla Türkçeye çevrilmiştir.
Başına gelenler de günümüzden farklı değildir. O bölümü de alıntılayayım.
“Cabir ayrıca, bugüne kadar hâlâ değişmemiş olan optik kurallarını bulmuş ve mercekler teorisini ortaya koymuştur. Bu arada örneğin, içbükey aynalar aracılığı ile güneş ışığını bir yerde toplayarak uzak mesafeden bir ağacın dallarını tutuşturmaya veya bir kazandaki suyu kaynatmaya muvaffak olarak, insanlara güneş enerjisinden faydalanmanın yolunu da göstermiştir. Ancak Me’mûn (halife), kendisine: ‘Cabir isterse sarayınızı uzaktan ve içindekilerle beraber yakabilir’ şeklinde verilen jurnal üzerine, ona bu gibi şeylerle uğraşmamasını emrettikten başka, ölünceye kadar da göz hapsinde bulundurmuştur.”

***

Bilimde nereden nereye gelmişiz. Ayıptır söylemesi, yazının fotokopisini birkaç yıl önce, Harran Üniversitesi Rektörlüğü’ne göndermiştim. Belki de mutezile’den olması değerini yok etmişti. Ama onun zamanında Ehli Sünnet yoktu ki...

***

Çizmeyi aşmak istemem ama Harran Üniversitesi’nin son bilimsel buluşuna aklım ermedi diyebilirim.
Çünkü “Besmele”, kasaplık hayvanlar kesilirken çekilir.
Kurban kesmenin ise ayrı ve özel bir söylemi vardır.
(*) Mithat Sertoğlu / Tarihten Sohbetler / Atatürk Kültür Dil ve Türk Tarih Kurumu Yayınları (Ankara-1994)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları