Dikmen Gürün

Baba Sahne'de iki oyun...

27 Şubat 2018 Salı

Mücevher gibi bir tiyatro Baba Sahne. Mücevher dediysem, insanın gözüne batan parıltılar taşımıyor. Zarif, özenli ve belli ki sevgiyle yapılmış. Aklına, yüreğine sağlık Şevket Çoruh’un. Ustası Savaş Dinçel’in doğum gününde açıldı Nisan 2017’de. Zaten salon da Dinçel’in adını taşıyor. Güllü Agop’tan Muhsin Ertuğrul’a, Yıldız Kenter’e, Haldun Dormen, Muammer Karaca, Müjdat Gezen, Ferhan Şensoy’a daha pek çok sanatçı ve maalesef günümüze sadece adları kalan tiyatrolar, localara verilen adları ya da duvarlarda asılı fotoğraflarıyla mekânı daha da anlamlı kılıyorlar... Söz, şimdi Baba Sahne’de yoğun ilgi gören iki oyunda.

Bir Baba Hamlet

Sebastian Seidel, Augusburg Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okumuş ama, gönlü tiyatro için çarptığı için bu alana yönelmiş ve pek çok oyunun yanı sıra, “Sizin İçin Hamlet”i de yazmış. Diğer eserlerini bilemem ama bu oyun Yücel Erten’in akıcı çevirisiyle Baba Sahne’ye “Bir Baba Hamlet” olarak ulaşmış. Emrah Eren’in dinamik rejisinde, Şevket Çoruh ve Murat Akkoyunlu, her anından keyif aldıkları belli olan oyunculuklarıyla buluşuyorlar seyirciyle. Barış Dinçel’in gezginci bir tiyatronun derme çatmalığını çağrıştıran sahne ve giysi tasarımında iki heveskâr oyuncunun “Hamlet” trajedisini hayata geçirme süreçleri çevresinde gelişiyor olaylar. Oyuculardan biri, biraz mürekkep yalamış olanı, kendini bir Shakespeare uzmanı gibi görürken (Şevket Çoruh), diğeri kaprislidir, şarkı söyleme konusunda iddialıdır ve kendini biraz da yıldız gibi görür (Murat Akkoyunlu). Emrah Eren, bu ikiliye, oyunculuklarında tatlı bir abartıya da prim veren bir kıvraklıkla kendilerini gösterecekleri ortamı hazırlıyor... Ve her şey hızlı bir tempoda akıyor. Tabii ki sırası geldikçe siyasal eleştiriler de incelikle uzanıveriyor günümüze. Bu arada, Murat Akkoyunlu, bir rolden diğerlerine, tonlamalarından beden kullanımına dek değişen hızlı geçişleriyle sanki bir “tık” önde gidiyor gibi. Ama, bu biraz da rolü gereği. Şevket Çoruh, her sahnede kapıları açıveriyor Akkoyunu’nun önüne ve o da tadını çıkararak geçiyor bu kapılardan. Oyun, bir yandan tiyatro yapma aşkının baş döndürücü güzelliği ve büyüsüne ayna tutuyor, öte yandan da, sahnelenişinde bu toprakların tiyatro geleneğine göz kırpıyor sanki. İzlerken, yıllar öncesinde uzayıp giden geleneksel tiyatro tartışmalarına kaydı aklım. O yıllarda nasıl da hararetle tartışılmış Orta Oyunu, Meddah, Karagöz ve de Tuluat tiyatrosunun ulusal tiyatronun inşasında nerede durup durmadığı... Evet, yine “Bir Baba Hamlet”e dönersek, her fırsatta Shakespeare’in o unutulmaz eleştirel dizelerini, günümüze de bir selam çakarak anımsatmadan kapanmıyor perde: “Çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda!”

Kanlı Komedya (Caligula)

Bulgar yazar Stefan Tsanev “Kanlı Komedya (Caligula)” adlı oyununda, MS 41’de öldürülen genç Roma İmparatoru Caligula’nın evrensel değer yargılarını , hakkı ve hukuku inkâr eden dünyasında dolaşıyor. Bir zamanlar, biraz da Albert Camus’dan dolayı, absurd tiyatro tartışmalarının önemli bir parçasıydı Caligula figürü… Günümüzde, Tsanev, tek perdelik oyununda bunca şiddetin, doymazlığın nedenlerini oldukça kalın çizgilerle halkın baskı karşısındaki suskunluğu ile açıklıyor. Özgür olmak istemeyen, kaderine boyun eğen, kaderini başındaki Sezar’ın tayin etmesine sesini çıkarmayan Roma halkıdır burada söz konusu olan ve de dönem MS 40’lı filan yıllardır… Baba Sahne’de Hüseyin Mevsim’in çevirisi, Ragıp Yavuz’un rejisi ve de tüm tasarım ekibinin katkılarıyla çatısı çatılan “Kanlı Komedya” da Caligula rolünde Ahmet Saraçoğlu ve amcası Cladius’ta Levend Öktem arasındaki tartışmayı izlemek ilginç. Caligula, kişisel olarak gelgitleri olan bir yönetici olarak dikkat çekiyor. Cladius sözleriyle düşünceyi zorluyor ama Caligula bunu sanki reddediyor. Her iki oyuncu da tempoyu ve o ince gerilimi düşürmüyorlar. İmparatora aşırı bağlı olan dilsiz mim sanatçısı Mnester’de Ecem Üstündağ ve Caligula’nın insanlara özgü sahtekârlıkları olmadığı için senatör yaptığı atı İncitatus’ta Pınar Coşkun da oyunun başarısına katkı sağlayan oyuncular. Ragıp Yavuz’un kişiler arasında kurduğu ilişkiler ağında, Caligula’nın düz mantığının bir yönetici olarak ona nasıl bir hareket serbestisi verdiği irdeleniyor. Öte yanda da Cladius’un biraz bilge, biraz şefkatli ama hesaplı ve hırslı bir kişi olduğu gözlemleniyor. Caligula’ya sorduğu “Kim cesaret edebilir seni yargılamaya şu yargıçsız, şu kimsenin masum olmadığı dünyada” sorusu zaten kışkırtılmaya hazır Caligula’nın zorbalık ve şiddet dozunu elbette daha da artıracaktır.. Aslında, sonunun yaklaştığını gören ama tutkularının önünü alamayan bir anti- kahramandır Caligula. Yazarın ve yönetmenin seyirciyi “Halk” olarak konumlandırdığı oyunda birbiri üstüne binen sorulara, sorgulamalara alan açan bir oyun “Kanlı Komedya (Caligula)”. Geçmişle ve gelecekle hesaplaşmak işte böyle bir şey...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları