Hikmet Çetinkaya

Sağır bir gün...

29 Mart 2018 Perşembe

Çok uzaklarda dağ içinde yitirilmiş bir yürek, gözlerinde kış akşamlarının beyaz bir yalnızlığı vardı...
Genceciktin ve geçen zamanlar içinde çocuksu düşlerinle bir başkaldırışın kaskatı sessizliği içindeydin...
Tıpkı Anna Ahmatova’nın dizeleri, Metin Altıok’un rüzgârları gibiydin...
Saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı ortalıkta dolaşıp duruyordun...
Eve geç geliyor, hiç kimseyi umursamıyordun...
Çünkü sen çocuktun!..
Yalanlarla avutuyordun kendini, masal kahramanlarıyla yaşıyordun...
Sağır bir günün sonunda, dilsiz bir gecenin başlangıcındaydın şairin anlattığı gibi...
Gökyüzü gıcırtıyla kapanıyordu üstüne...
Havada donmuş fıskıyeydin, kımıltısız bir çiçek gibiydin...
Islak bir akşamda seni düşündüm. Gökyüzünde yıldızlar yoktu. Saçlarını okşadım, o minnacık burnundan öptüm...
Yıllar önce, sen daha çok küçükken, Göztepe’de, evimizin balkonunda yıldızlara bakıp konuşmuştun anımsıyor musun?
Gökte dolunay vardı ve sen kırmızı elbisenle balkondaydın...
Demiştin ki:
“Aydede! Aydede!..”
Henüz yürüyemiyordun...
O akşam ben o yılları anımsadım. Senin çocukluğunda kendi düşlerimi çoğalttım...
Şiirler okudum senin için belki senin hiç duymadığın...
Dedim ki:
“Her şey senin için: Gün boyunca dualarım.
Uyuşturan ateşi uykusuz gecelerin;
Şiirlerimin beyaz sürüsü;
Ve mavi yangını gözlerimin...

Hiç kimse daha yakın olmadı bana
Hiç kimse böylesine üzmedi beni,
Acıyı salıp gidenler bile,
Okşayıp bırakanlar bile hatta.”

***

Saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı vardı...
Bir sabah üniversite bahçesinde ayağından vurdular seni. Elinde silahıyla oralara giren faşist saldırgan seni vurup kaçtı...
O anda gözlerine baktım...
Senden yüreğimi gizledim Anna Ahmatova gibi...
Kuş olup erincine konacaktım...
Ölümlerden ve karanlıklardan süzülüp kanadımla omuzlarına dokunacaktım...
Beni göremiyordun, çünkü gözlerin kapalıydı, başucunda doktorlar vardı...
Bak çocuğum, beni iyi dinle:
Bir ülkede fas¸ist katiller, iktidar sahipleri tarafından korunup kollanıyorsa, onlar “yurtsever” olarak görülüyorsa, senin işin oldukça zordur...
Sen bu nedenle eli silahlı katillerin saldırısına uğrayacak, bugün bacağından, yarın şakağından vurulacaksın...
Ama korkma ve yılma, sakın ola ki eline silah alma. Onlara özgürlüğün sesi olan gözlerinle, rüzgârda uçuşan gür saçlarınla yanıt ver...
Bil ki yarasalar aydınlığı sevmez kaçışırlar...
Bu fotoğrafları, resimleri yıllar önce gördük ve yaşadık çocuğum.
Eve geç gelişleri, o tatlı buluşmaları sevdanın uçurumunda yaşadık...
Kimi zaman meydanları doldurduk, kimi zaman sokak aralarında ölüme yenik düştük...
Aynı senaryoyu o yıllarda oyunlaştırmak isteyenleri çok yakından tanıdık...
Şimdi sen beni görmüyorsun ama ben senin yanındayım. Ayağından vurulmuşsun ve hastanedesin...
Çok uzaklarda dağ içinde yitirilmiş bir yürekle hiç karşılaştın sen? Gözlerdeki kış akşamlarının yalnızlığına hiç tanık oldun mu sen?
Dinle beni, sana Cesare Pavase’nin bir şiirini okuyacağım:
“Şafağın ışını
ağzından çıkan soluktur
boş sokakların sonunda.
Gözlerinin külrengi ışığı,
tatlı damlaları şafağın
karanlık tepeler üzerinde.
Adımların ve solukların
şafağın rüzgârı gibi
sele boğar evleri.
Ürperen şehir,
Taşların kokusu,
Hayatsın, uyanışsın sen.

Şafağın aydınlığında
dağılan yıldız,
meltemin hışırtısı,
ılıklık solunan hava
sona erdi gece
Işıksın, sabahsın sen.”

***

Sağır bir günün sonunda, dilsiz bir gecenin başlangıcında anlatılanlara inanma sen...
Bir boş söz ve bir kısık çığlık senin evrenini karartır unutma!
Bana sakın kızma, yeşeren umutlarını söndürme!..
Sen duru göğün altında kanat çırpan bir kırlangıçsın. Yeşeren otlar gibi havada titriyor ve gülümsüyorsun...
Bir zamanlar sen de çocuktun, on beşinde büyüdüğünü sanıyor, eğitim sistemine, “Okumayacağım” diye kafa tutuyordun...
Duru su baharın, ilk çiçek toprağındır çocuğum!..
Bakıyorum incecik gövden güneşte leke gibi... Kanın ve soluğun var!
Filiz süren bir sessizlikle gel uzat elini aydınlığa. O faşist kurşunlar çok can yaktı geçmişte de.
Çocuğum: sen topraksın, sen yırtıcı köksün; sizler ay ışığına uzanan yeni mevsimlersiniz...
Seni uzaktan izliyor, kendi çocukluğumu çocuklarımın gözlerinde yaşıyor, yaşamın en kötü günlerinde bile sevda masalıyla değil, gerçeklerle ayakta kalmaya çalışıyorum...

Duru göğün altında sizleri izliyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları