Adnan Binyazar

Kayak sporu

07 Şubat 2020 Cuma

Yaşamım boyunca yalnızca bir gün, ilçenin sırtını dayadığı Osman Tepesi kardan görünmez olunca, annem, hamur bulaşığı ekmek tahtasını elime vermiş, “Hadi, bunu ters çevirip üstüne otur kay da tahta temizlensin” demişti. Kayak sporuyla ilgim bu anıyla sınırlı... 

Türkiye’nin en eski kayak hocalarından Muzaffer Ergöz’ün bu spora yönelik şu satırlarını okuyunca, konuyu gündeme getirme gereğini duydum: 

Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan eleştirilerin tamamını defalarca okudum. Dağcılık ve spor kültüründen nasiplenmemiş eli kalem tutanların, konuyu siyaset arenasına tıkayıp onun aile bütünlüğüne saldırmalarını üzüntüyle izledim.” 

Kayak tartışmaları

Ekrem İmamoğlu, deprem yaşayan Elazığ’ı ziyaretinden sonra Erzurum’a geçip kayak tatiline çıktı. Ergöz, konuyu “siyaset arenasına” taşıyanların, onun aile bütünlüğüne saldırmalarına üzülmüş. 

Oysa İmamoğlu, İBB Başkanı olarak depremzedeleri yalnızca kuru ziyaretle kalmamış, belediyenin kurtarma ekibini öncelikle oraya yönlendirmiş. Bir süre sonra da, “kutsal” saydığı aile bütünlüğüne bağlılığından dolayı, kayak bölgesine giderek, eşine, çocuklarına daha önce verdiği sözü yerine getirmiş.

Tartışma ortamı

Kimi TV kanalları, işi gücü bıraktı, bir hafta boyunca konuyu tartışmaya açtı. Medyada her olay tartışılabilir ama konu, önyargılı abartılarla ele alınırsa, zararını eleştirilenden çok, olayı gerçeğinden saptıran önyargılı eleştirenler görür. 

Bir yakada da, kendilerine bilmediğini bilir görünme süsü verenler, sanki konuya açıklık getirmek için değil, hedef seçilen kişiyi kötülemek için dizilmiş. Sunucu, başka konu yokmuşçasına kayak sporunu öne çıkarmakta gecikmeyince, ekranın “hazır kuvvet”lerinden biri, daha söz verilmeden tekdüze üslubuyla sesini yükseltip İmamoğlu’nu yerin dibine batırmaya kalkıyor. Olumlu yaklaşanlar ise onu övmek isterken, “Ben olsam öyle yapmazdım!” diyerek içtensizliğini açığa vuruyor! Tartışmaya çağrılanların arasında öyleleri de var ki, katıldıkları her oturumda yaptıkları gibi, seslerini yükseltip olayı olumlu yanıyla irdeleyenlerin sözünü keserek saldırıya geçiyor. 

Kimileri de incitici sözcüklerine daha da ağırlarını katarak, ülkemizde onlardan örnek alma yaşında geniş genç kesimler yokmuşçasına, izleyenlerin gözü önünde ağza alınmayacak argo sözlerle konuşmayı ağız kavgasına dönüştürüyor. 

Oysa tartışma, inandırıcı kanıtları sıralayarak konuya düşünsel boyut kazandırmayı, değerlendirmede taraf tutmamayı, öfkeye kapılmamayı, karşısındakini aşağılamamayı gerektirir. Daha da önemlisi, konuşan, yalnızca kendini değil, izleyeni de inandırıcı kılmayı ilke edinmelidir.

Bu bağlamda, tutkularını ancak benlik bilincine erenlerin dizginleyebildiğini de anımsatalım... 

Çocuklar

Goethe, “Çocuklarımızı kendi anlayışımıza göre biçimlendiremeyiz” demiş. Márquez biçimlendirmenin yolunu da gösteriyor: “Kanatlar verirdim çocuğa ama uçmayı öğrenmeyi ona bırakırdım!” 

Bilgece söylenen sözler, beynini bilimle, sanatla besleyenlere özgüdür. 

Boşanmaların arttığı, yalnızca ocak ayında 27 kadının öldürüldüğü, geçen yıllarda yüzlerce kişinin kurşunlanarak canından edildiği, en küçük tartışmada insanın soydaşını düşman bellediği günümüzde; İmamoğlu’nun, erdemli bir eşin, babanın duygularını yansıtan şu açıklaması -anlayana- nesnel düşünmenin yolunu gösteriyor: 

“Ailem, benim kutsalım. Onlarla bir arada olmak, sorumluluğum. Elazığ’daki sorumluluklarımı yerine getirdim. Eşim ve çocuklarımla spor yaptım. Son 400 günde aileme, bu tatille birlikte ancak 8 gün ayırabildim.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları