Adnan Binyazar

Sokrates

28 Şubat 2020 Cuma

50 kuşağı yazarları, yazın dünyasına, üzerinden yüzyıllar geçse de değerini yitirmeyen klasikleri okuyarak girmiştir. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar gibi şairlerin, Yaşar Kemal gibi bir romancının, Adnan Özyalçıner, Onat Kutlar gibi öykücülerin beslendikleri kültürün kaynağı klasiklerdir. 

Bugünkü kuşaklar ise, cep harçlıklarını bir araya getirerek onların şiirlerinden oyunlar kurguluyor.  

Kültürel Silsile 

Kültür, silsile izler; onların öncesinde de, dünya klasiklerinin yabancı sözcüklerden arıtılmış bir Türkçeyle okullara ulaşımını sağlayan Hasan Âli Yücel gibi Maarif Bakanları, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Melih Cevdet Anday, Vedat Günyol, Orhan Veli Kanık gibi, yazar çevirmenler var.  

En başta Homeros, Platon, Sokrates, Dante, Cervantes, Shakespeare, Montaigne, Balzac, Stendhal, Goethe olmak üzere, yayınevlerinin kataloglarında önce bu yazarların yapıtları yer alır. 

Son altmış yıl içinde klasikleri içlerine sindiremeyen bağnaz kafalılar, girişimde bulunmuşlarsa da, gelişim önlenememiştir.      

Önemli bir çeviri

Sokrates’in Savunması, dünya klasiklerinin başında gelir. Aydınlanmaya karşı çıkanlar, o ilkçağ düşünürünü suçlayarak yargıçların önüne çıkardılar. Suçu neydi Sokrates’in? Devletin tanıdığı tanrıları yadsımak, onların yerine yeni tanrılar önermek, düşünceleriyle gençleri kötü yola sürüklemek... 

Oysa Sokrates, konuşmalarında soyluluk gütmeyi, zenginliği kötülük sayıyor, en kötüsünün de bilgisizlik olduğunu söylüyordu gençlere. “Bildiğim tek şey bilmediğimdir” sözü de Sokrates’indir.  

Bu çağın öğrencileri, Sokrates dönemini yaşıyorlarmış gibi, okullarda bildiklerini değil bilmediklerini öğrenmeye adıyorlar ilk gençlik dönemlerini. 

Platon’un Kriton ya da Görev Üstüne adlı diyaloğunu (Can Yayınları) çeviren Samih Rifat, kitabın başına, Sokrates’in yaşamını aydınlatan bir önsöz yazmış, sonuna da ilginç bilgiler eklemiş.      

Devlete/yargıya güven

Sokrates’in dostu Kriton varlıklı bir kişiydi. Bütün servetini verip onu ülkeden kaçırmak ister. Sokrates ona şu sözleriyle karşı çıkar:     

Diyelim ki, tam buradan kaçacağımız sırada; Yasalar ve Devlet karşımıza dikilseler ve dile gelip bize şunları sorsalar: “Söyle bize Sokrates, nedir bu yaptığın? Bu işte amacın, bizi -hem Yasalar’ı hem de tüm Devlet’i- elinden geldiği kadarıyla yıkmak değil de nedir? Hangi devlet ayakta kalabilir, orada yargı kararlarının hiçbir gücü kalmaz ve kişiler onu ayaklar altına alabilirse?

Bir; 2500 yıl öncesinde devlete ve yasaya saygı erdem sayılırken, bu kavramlar çağımızda neredeyse vicdanlardan silinecek! 

Burada sözü, kitabın çevirmeni Samih Rifat’ın yorumuna bırakalım: 

Düşünüyorum da, bugünün insanı için nasıl da içi boşalmış kavramlar bunlar! En azından yakın çevremi, kentimi, ülkemi gözümün önüne getiriyorum. Kaç kişi kaldı acaba bizim buralarda, birilerine, özellikle de “site”ye karşı görevleri olduğunu gerçekten düşünen? Sokaktaki insandan, yaşamın önünde sürüklenip giden, kolay yönlendirilir yığınlardan, Sokrates’in deyimiyle “kalabalık”tan söz etmiyorum. Düşünenlerden, okumuş yazmışlardan, yine onun deyimiyle “dediğine bakılması gereken” kişilerden söz ediyorum daha çok. Herkesin kendi kabuğuna, kendi zırhının arkasına çekildiği, toplumdan, özellikle de devletten umudu kestiği, herkesin birbirini sollamaya çalıştığı ve her şeyden, ama her şeyden önce kendi çıkarını kolladığı bir dünyada, dörtnala kalkmış bir iş-ticaret-borsa-dalavere dünyasında “site”nin bir anlamı kaldı mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları