Böylesi daha doğru

01 Ocak 2021 Cuma

Daha Selahattin Demirtaş hakkındaki, Saray’ın “tanımam” dediği AİHM kararının tartışmaları bitmeden bir başka tutukluk ile ilgili karar daha çıktı.

Bu kez tutukluluk halinin hak ihlali olduğunu ileri sürüp, tahliyesini talep eden Osman Kavala, başvurunun muhatabı olup, tutuklulukta hak ihlali olmadığı yönünde karar veren ise Anayasa Mahkemesi’dir.

AİHM’nin tutukluluğunun hak ihlali oluşturduğunu söylediği, Selahattin Demirtaş ile AYM’nin, tutukluluk halinin devamına karar verdiği Osman Kavala’nın ortak yanları, her ikisi de dört yıla yakın bir süredir, tutukluluk yoluyla infaz edilen kişiler olmalarıdır. Başka bir deyişle, her ikisinin de tutuklanma kararları da hukuki dayanaktan yoksundur.

Gerçi bu iki kişi hakkında şekil şartları tamam görünen adli makamlardan sadır olmuş, tutuklama kararları vardır ama bu kararlar tutuklanma ve tutuklululuk hallerinin devamı için yasanın aradığı hukuki şartları içermemektedir.

***

Bunlar içinde bir tek Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamı yönündeki AYM kararı ile ilgili doğru dürüst şu açıklama geldi:

- Karar 7/8 oyçokluğuyla alındığına göre, AYM’deki denge Saray lehinde.

Açıklama tereddütleri gideriyordu ve doyurucuydu. Ama hukuki açıdan değil, siyasi açıdan açıklık getiriyordu konuya.

Son zamanlarda Türk yargısının durumu böyleydi. Yargı kararlarının hukuki gerekçelerini -çünkü yoktular- değil de siyasi gerekçelerini açıklamak mümkün oluyordu.

Tabii onlar da önemsiz değillerdi. Hiç değilse yargının kimi zaman birbirleriyle mücadele halinde olan küçük küçük fieflere bölünmüş olduğu bir ortamda her bir yargı kurumunda veya biriminde kimin gücü elinde tuttuğunu bilmek bu suretle mümkün olmaktadır. Nitekim, yargı çevrelerini yakından izleyenler AYM’nin Osman Kavala kararının gerekçesi olarak da şu doyurucu açıklamayı yaptılar:

- Karar 7/8 oyçoğunluğuyla alındığına göre AYM’de yeni dengeler Saray’dan yana.

Bu denge durumunu bilmeyen ve Anayasa Mahkemesin’e son atamalarda, Yargıtay’ın bile hülle makamı olarak kullanıldığını fark etmemiş olanlar Osman Kavala dosyasının gündeme alınmış olmasıyla umutlanmışlardı. Oysa Anayasa Mahkemesi’ndeki son dengeler bu yöndeki umutları boşa çıkarıyordu.

AYM’nin yeni üyelerinin atanmasından sonra denge durumunda yine boş umutlara kapılınmasına yol açacak bir değişiklik olmayacağı biliniyor.

Bu açıdan bakınca, durumu normal karşılamamak mümkün değil. Aslında yargı, bağımsızlığını tümden yitirmiş, yargı Saray’ın öngördüğü doğrultudaki engelleme, önleme ve cezalandırma kararlarına adli kılıf giydirme makamı haline gelince, bu politik durumun gerekçelerini de hukuki olarak değil, siyasi olacaktı tabii ki...

Aksine bir davranış, yani iktidarın kararlarına hukuki kılıf giydirme çabası da istenen sonucu vermeyecekti.

Şöyle bir bakalım ve varsayalım ki iktidar, AİHM’nin Selahattin Demirtaş’ın derhal salıverilmesi kararına uydu ve AYM’de Osman Kavala’nın tutukluluk haline son verilmesini öngören bir karar aldı. Bu durumda ne olacaktı?

Kimse çıkıp da adaletin yerini bulduğunu söyleyebilecek miydi?

Demirtaş ile Kavala zaten tutukluluk yoluyla 10 yıllık cezanın karşığını yatmışlardır.

Şimdi o dört yılı geri vermek mümkün olmadığına göre, adaletten söz edilebilir mi?

İktidarın başka hesaplarla Demirtaş ve Kavala’nın tahliyelerini sağlaması halinde, yargının bağımsızlığı gerçekleşmiş olacak mıydı?

Yürütmenin güdümündeki bağımlı yargı durumu değişmedikçe siyasette ve yargıda reform mümkün olamayacağına, artık hukuksuzlukla AKP eşanlamlı olduğuna göre, AKP gitmeden hukuk reformu olmayacağını bilenler reform vaatlerine kanmayacaklarından, şu anda Demirtaş ve Kavala özgürlüklerine ulaşmış olsalardı bile bu iki karar kişilerin durumları dışında hiçbir şeyi değiştirmeyeceğinden bu durum daha doğru oldu.

Hiç değilse iktidar şunu açıklıkla söylüyor:

- Boşuna hayal kurmayın biz burada oldukça hukuk mukuk yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları