‘Darbe’yi açıkça konuşmak - I

08 Ocak 2021 Cuma

Bir süredir, yine “darbe” ile oturup darbe ile kalkıyoruz. Son günlerde yine darbeci avı başladı. Olay bir ölçüde müstebit takımının, kendilerini mazur gösterecekleri ortamı yaratma ve yeni darbelerine gerekçe bulma çabalarından, bir ölçüde de kendi aralarında da yaygınlaşan “bu işin sonu darbeye varır” düşüncesinin bu kesimde yarattığı bilinçaltı korkudan kaynaklanıyor.

Siyasi yaşamımızda “sivil darbeci” bir kesim, darbe fobisini çokça kullanmıştır. Bu kez de olduğu gibi amaçları sivil darbelerle onların ürünleri sivil diktaları koruyup, kollayıp, yutturmaktır.

Bu amaca yönelik olarak ilk başvurulan yöntem, siyasal bünyenin bozukluğunun sonucu olan darbe musibetinin sivil bölümünü tümden gizlerken, salt askeri kesimini öne çıkarmaktır. Meydana geliş koşulları doğru dürüst incelenmeden üstün körü bir şekilde ortaya atılan 27 Mayıs darbesi kullanılarak bu yönteme çokça başvurulmuştur.

Demokrasi sahtecilerinin (ya da dilerseniz sahte demokrasiciler diyebilirsiniz) oyunlarını boş çıkarmak için darbeler konusunu açıklıkla enine boyuna konuşmalıyız.

***

Her şeyden önce namuslu olabilmek için askeri veya sivil her türlü darbeye aynı ölçüde karşı olmalıyız. Çünkü tarih göstermiştir ki askeri darbe de sivil darbe de özünde aynı derecede zararlı ve yıkıcıdır. Unutmayalım Mussollini ve Hitler iktidara askeri darbe yoluyla gelmiş değillerdir.

Sivil darbelerin saptanmasındaki güçlük, darbenin oluşması için elzem olan güç kullanma (cebir-şiddet) öğesidir.

Bir siyasal iktidarın güç kullanarak devrilmesi veya bir anayasal düzenin işleyişinin yine cebir-şiddet yoluyla engellenmesi olarak tanımlayacağımız darbe olayında kullanılacak cebir-şiddetin, hedeflenen amaca uygun olması gerekir. Buna öğretide “elverişli vasıtalar” denir.

Yasalarda belirlenmiş olan darbe suçunun unsurlarının gerçekleşmesi için kullanılacak vasıtaların elverişle olması gerekir. Öyle ya herhangi bir grubun ellerine yemek bıçakları alarak başkenti basıp, devletin iktidarını devirmeleri veya engellemeleri mümkün olamaz. Ancak caydırıcı ölçüde tank, tüfek, uçak, kolordu, ordu veya o çapta, etkin olacak bir örgütün oluşmasıyla darbe gerçekleştirilebilir. Bu yüzdendir ki askeri darbenin algılanması daha kolaydır.

Ama bu durum kimseyi, tarihte kolay kaçınılamamış bir yanılıgaya da yöneltmemelidir.

O yanılgı da şudur: Devletin iktidarına silahlı kuvvetlerin katkısı olmadan karşı çıkmak imkânsızdır. Böyle olunca da darbe denince akla askeri darbe gelmelidir. Gerçek öyle değildir. Tarihte, top tüfekle, kolordu orduyla değil, devletin erkini şu ya da bu şekilde ele geçirmiş olan sivil güçlerin de onları kullanarak demokratik düzeni engelleyip devirebildiklerinin en parlak örneği Adolf Hitler’dir.

Hatta Münih “birahane ayaklanması” sonunda gülünç olan ve yakalanıp, içeri tıkılan Hitler’in, elindeki tabancalarla değil, seçimle ve siyasal manevrayla ele geçirilmiş devlet erkinin kullanılması -ki buna manevi cebir unsuru deniyorhalinde daha da etkili olduğunu göstermiştir.

Demek ki bir darbenin oluşması için cebir ve şiddet unsuru şart ama bunun illa top tüfek olması gerekmiyor, aynı zamanda, sivil güçler, şu ya da bu biçimde ellerine geçirdikleri devlet erkini kullanarak da devletin demokratik işleyişini değiştirip, anayasal ilkeleri ve yurttaşın temel hak ve özgürlüklerini ayaklar altına alabiliyor.

İşte buna sivil darbe deniyor. Tarihin gördüğü en yıkıcı ve öldürücü (50 milyon insanın ölümüne yol açtı) Nazi İmparatorluğu da kanıtlamaktadır ki sivil darbeler askeri darbeler kadar, hatta kimi zaman onlardan da daha kahredici olabiliyor.

O yüzdendir ki sivil darbelerin de askeri darbeler kadar yıkıcı olduğu gerçeğini unutmamak zorundayız.

Bitmedi. “Darbe”yi açıklıkla tartışma gelecek yazıda da sürecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları