Demir Kapı Kör Pencere / 8

21 Ekim 2008 Salı

Basketbol ve voleybol maçlarıyla ‘sağlam moralin sağlam vücutta bulunduğunudaha iyi anladık

 

Avluda keyifli maçlar

Önceleri moral için mi başladık bu işe, yoksa salt hoşça vakit geçirmek için mi tam anımsamıyorum. Belki de her ikisi de birden rol oynamıştır, ama sağlam moralin sağlam vücutta bulunduğunuzamanla daha iyi anladık.

Sağmalcılarda iki koğuşun arasındaki ortak avluda sırası gelen koğuşların gençleri, duvarlara boyayla çizdikleri kaleler arasında futbol oynuyorlardı.

İki de futbolcu vardı aralarında, biri Galatasaray genç takımında kalecilik yapmış, ikincisi de, bir zamanlar Sarıyerde oynamış, keyifli neşeli bir delikanlı. Futbol vücut vücuda mücadelenin sert geçtiği bir oyun olduğundan arada sırada kavgalar kaçınılmaz hale geliyordu.

 

Sadece basket çemberine izin çıktı

Bizler oraya gittikten kısa bir süre sonra, C - 16 koğuşunda avlunun dibindeki duvara nizami yükseklikte bir pota koymak için idareye başvurduk. Bacanağım Yılmaz Türkeri potayı yaptırıp getirtecekti.

Müdür, savcı, cezaevi komutanı falan meseleyi tezekkür ettiler, potanın demirlerle duvara tutturulması fazla karışık geldi. Sonra demir aksamdan gizlice kesici delici alet yapılacağı düşünüldü. Gerçekten hapishanede demir metal aksam yok. Yemekler bile tahta kaşıkla yeniyor, madeni kaşık ve çatallardan her şey olabilir.

Sonunda bize pota izni vermediler, yalnızca duvara nizami yüksekliğe bir basket çemberi koymamıza olur dediler.

Yılmaz Türkeri, çemberi yaptırdı, altına filesi de alındı. Sipariş üzerine Mine Sirmenin ziyaretlerinde getirdiği fileler 2,5 yıl boyunca hep yenilendi, hiç eksik olmadı. Böylelikle topun çemberden geçişinde çıkardığıçufsesini hep duyduk. Bir de pota izlenimini tam yaratmak için duvarın üstüne hayali sanal potanın çerçevesini ve ortadaki kareyi çizdik. Fırsat buldukça oynuyoruz avluda...Kimi günler, hafif yağmurdan ıslanmış beton zemini, kaymasın diye paspaslayıp, kurutup, yine çıkıyoruz oyuna. Genelde basket oynamış olanlar, Orhan Taylan, Ali Taygun, Gencay Şaylan ve ben, eh dört kişi tek pota idare ediyor. Bir iki kere hapishane komutanı binbaşı da gelip oynadı bizimle. Arada koğuştan destek alıyoruz ama, 25 yıl önce basket o kadar yaygın değildi, çok kimsenin aşinalığı yoktu, oynayanı azdı.

 

Gencay'ın sağından solundan basket

Gencay Şaylan, milli voleybolcü, voleybol kız takımlarına da antrenörlük etmiş, bir ara Basketbol Federasyonu Başkanlığı da yapmış, boyu hepimizden uzun, fiziği güçlü, sıçrama yeteneği fazla...Böyle olunca karşısında şans bulmak zor, belki de imkânsız, ne zaman topla pota altına gelsen, karşında koca bir kule...Ancak feyk atarak, geride bırakırsan, potayı görebiliyorsun.

Arada, giderken böğrüne dirsek falan da atıyoruz, Yapmayın yahu keratalar!ın dışında tepki de vermiyor. Herifin boynuna asılsan, topu sürüp gidiyor.

Bir gün oynarken, bana markaj yapıyordu, basketbolu seyretmiş olanlar bilirler, savunma yapan ilerideki elini aşağı yukarı sallar. Gencay da onu yaparken nasıl olduysa eli burnuma çarptı. Şanslıymışım, burnum hafifçe kanamaya başladı, tabii ben hemen yere düştüm ve yarı baygın pozisyona girdim. Gencay başıma eğilmiş telaşla,

- Ali!...Ali !...Ne oldu?!....Neyin var?!...Kalk!...Hadi Kalk!...diyor.

Bun tınmıyorum. Neyse zorla kaldırdılar, sallana sallana yürüdüm.

Ondan sonraki iki hafta boyunca Gencay markajından kurtuldum, sağdan geçiyorum basket... soldan geçiyorum basket...

Ne yazık ki, Gencayın müsamahası fazla sürmedi...

 

Bastonspor oldu Bostonspor

B- 1 koğuşuna geçtiğimizde, Tıp öğrencisi Galatasaraylı Fethi çoktan tahliye olmuştu. Sonradan da beraat etti ve tahsilini tamamlayıp, doktor oldu. Bir kez Kartalda görüştük. Ekipteki azalmayı siyasi koğuştaki arkadaşlara basket öğreterek kapatmaya çalışıyoruz. Onlar da uyanık çocuklar öğreniyorlar. Derken, yine bir siyasi suçtan tutuklu Ferhat geldi koğuşa. Ferhat çok hoş bir delikanlı, çok da güzel basket oynuyor. Koğuştaki boş zamanlarında şiirler yazıyor, Broy dergisini sürekli izliyor, arada orada şiirleri de çıkıyor. Dışardaki mesleği o sırada şoförlük...

Ferhat’ın da takviyesiyle, artık biz barışçılar ve diğerleri maç yapabiliyoruz, bizim takıma, yaşlarımıza telmihen bir ad koyduk: Bastonspor. Bizim Bastonspor maçları karşı tarafta Ferhatın cansiperane oyununa rağmen rahat kazanıyor. Tabii bunda Gencayın ribauntlarının ve fiziğinin büyük etkisi var.

Ama bizim Bastonspor gittikçe yenilmezliğe doğru yol alınca, ben arkadaşlara takılmaya başladım:

- Biz alçakgönüllülüğümüzden Bastonspor diyoruz, arkadaşlar aslında bu Bostonspor, Boston...

Sporun çok faydasını görüyoruz. Moralimiz çelik gibi. Tahliye bekleyip de, alamadığımız bir gün, süklüm püklüm koğuşa dönüyoruz, herkes berbat durumda...

Gencayı kışkırtıyorum, baskete çıkıyoruz, oynayıp ter attıktan, bir de duş aldıktan sonra keyfimiz bir yerine geliyor ki...

Yeri gelmişken yıkanma meselesine de değineyim. Hapishanenin hamamı kâğıt üzerinde var. Sorun pratikte, helaların yanındaki bir bölmede, tavandan çekilen elektrik kablosunun ucuna geçirgen metal bir parça takılarak oluşturulmuş ısıtıcı ile plastik bidonda ısıtılan suyla çözülüyor. Plakayı usulünce çekip çıkardıktan sonra, büyük bir plastik kova suyla yıkanıyorsun, haftada bir iki. Biz top oynayanlar daha sık yıkanıyoruz. Bu arada yaz aylarında plastik bidonları avluya bırakıyor ve güneş ışığında ısınan sularla yıkanıyorduk.

 

‘G. Saray her yerde’

Her zaman ileri sürdüğüm bir iddianın kanıtlandığını Sağmalcılar C 16 Kaçakçılar Koğuşunda gördüm. Galatasaray Lisesinin kimilerinin ileri sürdüklerinin aksine halktan kopuk olmadığını, ülkenin hangi köşesine gitseniz, her meslekten Galatasaraylılar bulunabileceğini söyler ve onlar her yerde halkın içinde vardırlarderdim.

C- 16’ya giren Barışçılar arasında, Hüseyin ve ben iki Galatasaraylı idik. İçerde, çalıştığı şirketin bir aksaklığı yüzünden kaçakçılıktan kovuşturulan, benim Üniversite hocalarımdan birinin Galatasaraylı oğlunu da bulduk, onunla olduk üç. Bir süre sonra Tıp Fakültesi son sınıftan Galatasaraylı bir delikanlı daha siyasi dava tutuklusu olarak geldi, olduk mu dört?... Söyleyin bakalım, şimdi Sağmalcılar C-16’da bile değişik nedenlerden tutuklu dört kişi varken benher yerde Galatasaraylı vardırdemekte haksız mıymışım?

Dördüncü arkadaşımız Fethi, basketbol da oynuyor, bizim oyunlar daha keyifli olmaya başladı.

 

Voltanı balla kestim kardeşim’

Volta hapishanenin onsuz olmazı, eski hapishanelerde Malta diye bir bölüm vardı volta atılan... Sağmalcılarda ya koğuşun alt katında atılırdı volta ya da avluda...

Tabii avlu geniş ve açık havada volta atmak daha keyfili. Volta ya gruplar halinde atılır, ya da tek başına...

Tek başına volta atarken, alır başını gidersin, kimi zaman deniz kenarına plaja inersin, kimi zaman Sen kıyısında gezersin, adımlarını sıklaştırır, teker, teker binaların önünden geçersin, arada bir bir kafeye girip tezgâhta bir Calvaatar, sonra yoluna devam edersin...

Volta bir anlamda tahliyedir, sen volta atarken avluda değil, çok ötelerdesindir. Kimi zaman sevdiğin girer koluna, kulağına bir şeyler fısıldar, saçlarını okşarsın onun, herkesin içindesindir de, kimse görmez bunları...

 

‘Haydi birlikte Moda Çay Bahçesi'ne

Erdal Atabek, Can Yayınlarıdan çıkmış olan herkese mutlaka okumalarını tavsiye edeceğim Sözüm Sanadırda, voltayı uzun uzun ve çok güzel anlatır ve bir gün volta atarken, uzaktan, kendisine Ne o Moda Çay Bahçesine mi Erdal Abi?diyen bir koğuştaşına hayır değildi, ama gel, birlikte oraya gidelim demesini ve birlikte nasıl Moda Çay Bahçesine gittiklerini nakleder enfes biçimde.

Voltada racon, kimsenin yürüyüş yolunu kesmeyeceksin. Volta kesmek, posta koymak, meydan okumak anlamına gelir. Kimi acemilerin başına bu yüzden çok iş açılmıştır.

Bir gün Hüseyin Baş, epeyce belalı, ama aynı zamanda hemşehrisi olan birinin voltasını yanlışlıkla kestiğini dehşet içinde fark edince, gönlünü almak için gülümseyerek, sırtını sıvazlarken lafını da yapıştırıverdi:

- Voltanı balla kestim, canım kardeşim.

Böylelikle gülerek, tatlıya bağlandı olay.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları