El kesesinden antiemperyalizm

12 Kasım 2019 Salı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yarın Washington’da ABD Başkanı Trump ile görüşecek. Cumhurbaşkanı, bu ziyaret konusunda çok tereddüt etmiş, kamuoyunda da, Washington’a gitmemesi konusunda güçlü bir eğilim belirmişti.

Kamuoyunun tepkisi Trump’ın ünlü küstah mektubu ile Temsilciler Meclisi’nin yaptırımlar konusunda, Barış Pınarı Harekâtı’nın durdurulmasına rağmen, yaptırımlar konusunda direnmesi ve “Ermeni soykırımı!” konusunda, son aldığı karardan kaynaklanmaktaydı.

Türk kamuoyu bir zamanlar, “stratejik ortağı” olduğunu sandığı ABD emperyalizminin, Suriye’deki oyunlarıyla içyüzünü artık iyice fark etmiş görünüyor. Barış Pınarı Harekâtı’nın bu kadar büyük destek görmesinin nedeni de budur. Şu anda toplumdaki emperyalizm karşıtı ayaklanmış duygular egemendir. Tayyip Bey’in Trump ile görüşmesini de kamuoyu bu duyguların etkisini hissederek izleyecektir. “Hiç gidip görüşme!” çağrıları da buradan kaynaklanmaktadır.

Bu güçlü tepkiye saygılıyız.

Yalnız anti-emperyalizm derken bazı şeyleri de bilmek zorundayız. Öyle bir gece, emperyalizmin bölge için planladığı “BOP’un eşbaşkanıyım!” diye yatıp, ertesi sabah “kahrolsun Amerikan emperyalizmi!” diye kalkamazsınız.

Emperyalizme karşı mücadele, bir dünya görüşünün, bütüncül bir politik tavrın sonucudur.

Emperyalizmle mücadele, bütün toplumun katılımıyla, ulusça hep birlikte dayanışmayla yürür.

Emperyalizmle mücadele, kan kadar alın teri de gerektirir. O, emeğini seferber etmeyen toplumların başarabileceği bir şey değildir, ancak emeğin en kutsal değer olduğu toplumlarda anti-emperyalist mücadele başarıya ulaşır. Avanta, talan, yağma toplumları anti-emperyalist savaşım sürdüremezler.

Ardına arkasına ürettiğinden çok üreyen ve tüketen bir toplumu almış olan liderlerin omuzlarına anti-emperyalist bir mücadelenin yükünü yüklemeye kalkarsanız, taşıyamazlar.

Türkiye, sürekli cari açık veren bir ülke.

Ne demek cari açık?

Cari açık, kısaca bir toplumun, ürediği ve tükettiği kadar üretememesi anlamını taşır.
Türkiye cari açık bağımlısı bir ülkedir. Bu bağımlılığın siyasi rejiminin simgesi de AKP’dir.

Söz konusu bağımlılığın mazereti ise ekonominin çarklarının dönebilmesi için petrol, doğalgaz ve yatırım malları ile ara mallar ithali yapmak zorunluluğudur. Bu bahane ile uyutulan toplum, gerekli özverilerde bulunmak yerine, bir yandan kendisini ayakta tutmak için yeterli kaynağı üretemeyip, bunu talan, yağma, avanta ile bir ölçüde karşılayıp, sonra da kalanı için gidip eloğlunun kapısını çalıp, “gel bana yatırım yap, sana herkesten fazla faiz vereyim, paranı bana getir!” deyip ardından da, o kapısını çaldığı emperyalizme karşı mücadele yürütemez.

Böyle bir davranış, gidip birine, “benim ihtiyaçlarımı karşıla ki seninle mücadele edebileyim” demekle eşanlamlıdır.

Onun için cari açık bağımlısıysan eğer, ne kadar cesur olursan ol, neyi göze alırsan al, emperyalizm kendisiyle mücadeleye giriştiğinde, önce ekonominin musluğunu keser, ve sen daha bir tek kurşun bile atamadan alandan çekilmek zorunda kalırsın. Yarıda kesilen Barış Pınarı Harekâtı bunun canlı örneğidir.

Yalnızca “kahrolsun!” diyerek de anti-emperyalist mücadele sürdürülemez, onun karşısına, onunkine eş değilse bile yakın bir değerler bütünü oluşturarak çıkabilirsin.

Anti-emperyalist mücadele, söverek değil, sanatta, bilimde, sanayide, toplumsal hayatta, politikada üretmekle yürütülebilir.

Tayyip Erdoğan ile Trump görüşmesini izlerken bütün bu gerçekleri bilmeli ve kendisinin dayatmacı ABD’ye karşı anti-emperyalist bir savaşımı sürdürdüğü gibi yanlış bir kanıya saplanmamalı, omuzlarına kaldıramayacağı yükler yüklememeliyiz.

Böyle bir davranış ona da haksızlık olur bize de, anti-emperyalist savaşım kavramına da...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları