İhtiyarlık suçu

02 Haziran 2020 Salı

15 bin ihtiyarın ölmesine neden olan büyük bir sıcak dalgasının pençesinde kıvranan 2003 yazı Parisi’nde evde öğlen haberlerini dinliyordum. Haberlerin sonunda spiker uyarıda bulundu: “Yaşlı ve hasta vatandaşların saat 16.00’dan önce sokağa çıkmamaları tavsiye ediliyor uzmanlarca.”

İhtiyarları, ayaklarını denk alsınlar diye uyardıklarını düşündüm. Spiker cümleyi tamamladıktan sonra devam etti:

“Şu anda Fransa’da 65 yaş ve üstündeki nüfus sayısı...” Birden aydım, sunucu aynı zamanda beni de uyarıyordu. Yaşım 65’i geçtiğine göre, ben de ihtiyar olmuştum artık.

Aradan 3 yıl geçti, bir yaz günü Balat’ta bir dizi çekimindeyiz. Oyuncular arasında güzel bir genç kız var ki delikanlılar çevresinde pervane, “sizi akşam ben bırakayım” yarışında; kızcağız bunalmış vaziyette... Bir ara yanıma geldi ve etraftan duyulmayacak bir tonda “Eğer Taksim’den geçiyorsanız çekimden sonra beni de bırakabilir misiniz?” dedi.

İçim cız etti, demek ki zararsızlar kulübünün üyelerinden biri olmuştum artık ben de.

Paris’teki sıcak dalgasından bu yana yıllar geçti. Koronavirüs döneminde kıdemli bir ihtiyar olduğumdan uyarıları rahat rahat üstüme alınıyorum. Zaten artık ihtiyar değil de “65 yaş ve üstü” diyorlar.

***

İhtiyarlık konusunda kendimi hep şanssız görürüm. Ben gençken, gençler nevzuhur addedilirdi, ihtiyarlar ise bilgeliğin simgesi olarak görülürlerdi. Kısacası ben gençken ihtiyarlık makbuldü. Yıllar geçti, yaşlandım. Ama bu kez de ihtiyarlık gözden düştü, gençlik makbul oldu. Bunun üzerine ben de ihtiyar olmamak için kendimi kıdemli genç olarak kabul ediyorum. Zaten her ihtiyar bir zamanlar bir genç değil miydi? Her genç, Allah ömür verirse, bir gün bir ihtiyara evrilmeyecek mi?Jacques Brel, Burjuvalar şarkısında bir zamanlar genç olan ihtiyarların komik evrimini, hüzünlü bir mizah ile dile getirir.

Genç ihtiyar kavgası hiç bitmez. İki safta da bulunmuş biri olarak üzülerek de olsa itiraf etmeliyim ki, hayatta asıl olan ihtiyarlıktır. Gençlik geçicidir, sonunda ihtiyarlığa evrilir, hayal olur biter, ihtiyarlık ise kalıcıdır, ölüme kadar yani ömür boyu sürer gider. 

İhtiyarlığın bilgelik olarak nitelenmesi de biraz züğürt tesellisidir, biraz da bir zamanlar hayatın ortasında etkin aktör olarak bulunmuş olan ihtiyarların, artık edilgen seyirci konumuna düşmelerinin sonucu edindikleri sakınımın ürünüdür. 

Ben de bir gün hüzünle fark ettim ki, bir zamanlar yaşamın etkin aktörüyken, ihtiyarlayınca edilgen seyircisine dönüşüvermişim.

İhtiyarlar genelde “ah o zaman bilseydim” ruh hali içindedirler, öyle hayıflanmadıkları zamanlarda ise “O halden bu hale nasıl geldim, nasıl geçti bu yıllar?” şaşkınlığının tortulu sularını kulaçlarlar, gençlere öğüt verirler, kendilerinin bir zamanlar bu öğütleri nasıl sıkılarak dinleyip kulak ardı etmiş olduklarını anımsamadan.

***

Son zamanlarda ne zaman ihtiyar olduğumu söylesem, genç takımdan hep aynı tepkiyi alıyorum:

- Estağfurullah!

Bu da gösteriyor ki ihtiyarlık, henüz o aşamaya gelmemiş olanlar tarafından ayıp olarak görülüyor.

Ama ihtiyarlığın ayıp olduğu evre de artık geçildi. Koronavirüs önlemlerinden beri ihtiyarlık, yaptırımı aylar süren, (öznelerin yaşlarına bakılırsa kimi için bu ömür boyu anlamına geliyor) ev hapsi olan biz suça dönüştü.

Gerçekten de ülkemizde başka hiçbir yerde görülmemiş bir uygulama ile 65 yaş ve üstündekiler, “ayak altında dolaşmasınlar” diye olsa gerek, eve tıkıldılar.

Bu uygulamanın makul bir açıklaması olmadığı gibi ihtiyarların virüsün yayılmasında daha fazla etken olduklarının bir kanıtı ve bu davranışın başka bir yerde örneği de yok.

Neyse uzatmadan soralım:

- Biz ihtiyarların ev hapsi ne zaman bitecek? Yoksa onları eve tıkıp orada unuttunuz mu?

Azat edin artık onları!

Merak etmeyin! Zaten onlar kendiliklerinden ayak altından teker teker ve sessizce çekilmekteler...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları