Ne için savaşıyoruz?

06 Mart 2020 Cuma

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ziyaret ettiği Samandağ’daki bir şehit evinde savaşın daha ne kadar süreceği sorusuna, Esad rejimi yıkılana kadar, yanıtını vermiş.

Akar’ın bulunduğu makam, yanıtı son derecede önemli kılıyor.

Akar’ın söz konusu açıklamasına kadar, Türkiye’nin resmi tezi, terör örgütlerinin neden oldukları tehditlere karşı Suriye’de var olduğumuzdu.

Bu, komşudaki askeri varlığımızın meşruiyetini sağlayan gerekçeyi de oluşturuyordu. Türkiye aynı zamanda, kendi güvenliğinin Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı çerçevesi içinde garanti altında olacağını da söylüyor ve bunun güvence altına alınmasına bağlılığını belirtiyordu.

Bu durumda, Hulusi Akar’ın Türkiye’nin Suriye Savaşı’nı Suriye rejimi yıkılıncaya kadar sürdürmek istediği yönündeki açıklaması çok yaşamsal bir sorunun bir kez daha sorulmasına neden olmaktadır:

Suriye’de ne için savaşıyoruz????

Soru, karar makamı olan Cumhurbaşkanı’nın son günlerdeki açıklamalarıyla bir kez daha önem kazanıyor. Gerçekten de Tayyip Bey, Suriye’de insanları cendere altında tutan baskı rejimi son bulup demokrasi gelene kadar pes etmeyeceğini söylemiştir.

Bu açıklama da Türkiye’nin Suriye’deki varlığının resmi gerekçesiyle çelişmektedir.

Ne kadar insancıl ve ilk bakışta çekici görünse bile ülkelerin silah zoruyla başka ülkelere demokrasi götürme hakları yoktur.

***

ABD’nin hâlâ günümüzde bile sürmekte olan, demokrasi götürmek için askeri müdahale formülü, utanmaz bir emperyalizm yalanından başka bir şey değildir.

Hiçbir yabancı güç, başka bir ülkeye şimdiye kadar demokrasi götürmemiştir. Tam tersi, emperyalist askeri müdahaleler, demokrasi ve insan hakları yönünden daha da olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Bu gerçeklerin ışığında, Türkiye’de karar makamında olan kişilerin bu yöndeki açıklamalarının ülkemizin Suriye’deki askeri varlığının meşruiyetini de zedeleyeceği açıktır.

Her şeyden önce Türkiye kendi açısından Suriye’de ne için savaştığını açıklıkla bilmek zorundadır.

Bütün askeri harekâtların, bütün savaşların baştan, önceden belirlenmiş bir görev tanımı vardır. “Savaş”ın sivil iktidar tarafından belirlenen bu görev tanımının olmaması düşünülemez. Ne için yürütülmekte ve hangi amaca yönelik olduğu bilinmeyen savaşlar, uluslar açısından yalnızca cinayet değil, aynı zamanda intihardır da...

Suriye’de ne için savaşıyoruz” sorusunun açık ve net yanıtını derhal bulmak zorundayız.

İlk darbe Barış’a...   

 8 Şubat günü bu köşede çıkan “Eyvah yine askeri vesayet” yazısı aslında arkadaşımız Barış Terkoğlu’nun tutuklanmasının ön habercisi bir uyarıydı. “Askeri vesayeti tasfiye ediyoruz” savının bir sürü kumpasın kalkanı haline getirilerek hukukun ayaklar altına alındığı bir utanç döneminde yaşananları unutmamış olanlar, askeri vesayet bahanesinin, darbe tehdidi de eklenerek yeniden ısıtılıp önümüze konmasının, yeni kumpaslar döneminin başlaması tehlikesini doğurmakta olduğunu hep gördüler.

Evet, 18 Şubat günkü yazıda, ilk kumpas döneminden nasibini almış Barış Terkoğlu ismen bildirilmiyordu, ama olacak olanlar anlatılıyordu. Aynı önceki kumpas döneminde olduğu gibi, bu kumpas döneminde de, daha önceden Meclis kürsüsünden açıklanmış ve dolayısıyla sır niteliği kalmamış bir devlet sırrı garabetinin yaşandığı Barış Terkoğlu’nun tutuklanma olayında, önceki dönemde olduğu gibi, sabaha karşı ev basarak gözaltına alma yönteminin yine unutulmadığını da görüyoruz.

Peki, neden Barış ile başladılar, neden önce onu aldılar” sorusu ise saf kalıyor.

Tabii ki Barış olacak, savaş olacak değildi ya!

Ama bu kez bu Barış, bir daha sefere de öbür Barış...

Hepimiz adına dayan Barış!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları