‘Olağanüstü’ olağanlaşırken

14 Eylül 2018 Cuma

Önceki gün 12 Eylül’ün 38. yılını da geride bıraktık.
Türkiye nüfusunun çoğunluğu ne yazık ki 12 Eylül’ü hatırlamıyor. Durum böyle olunca da ülkenin başı dertten kurtulamıyor.
12 Eylül, 27 Mayıs’la başlayan darbeler serisinin sonuncusudur (27 Mayıs’ın diğerlerinden ayrılması ayrı bir tartışma konusu). Bu üniformalı darbe dönemleri, siyasi jargonda “geçiş dönemi” veya “ara dönem” olarak adlandırılmakta, bazen de olağünüstü dönem olarak anılmaktaydılar.
Türkiye artık, askeri “ara dönem” veya “geçiş dönemi” sürecini geride bırakmıştır.
Bu gelişme sıkıyönetimli askeri dönemin yerini, olağanüstü hal döneminin almasıyla başlamıştır.
Yeni süreç, ülkenin üstünden üniformayı sıyırırken, yeşil cüppeli sivil darbe dönemi geçici bir parantez olmaktan çıkıp, süreklilik yoluna girmiştir.
Olağanüstü hal adıyla anılan sürekli dönem, bir yıllık uygulamasında bile “ara dönem”lerin en korkuncu olan ve ülkenin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül’ü geride bırakmıştır.

***

15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağünüstü hal durumunun yalnızca 1 yıllık uygulamasına baktığımızda, ilginç bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Bütün 12 Eylül döneminde sakıncalı olduğu için işten atılan insan sayısı 30 bin iken,
1 yıllık olağanüstü hal döneminde yalnızca öğretmen ve öğretim üyeleri arasında işten atılanların sayısı 60 bin 532’ye ulaşmıştır. 12 Eylül döneminde ise görevden uzaklaştırılan öğretmen sayısı 3 bin 854 iken, öğretim görevlisi sayısı 120 olmuştur.
Bütün 12 Eylül dönemi boyunca işine son verilen yargıç sayısı 47 iken, bir yıllık OHAL döneminde, aralarında 2 Anayasa Mahkemesi, 3 HSYK, 41 Danıştay, 105 Yargıtay üyesi olmak üzere 2 bin 431 yargı ve adliye mensubu tutuklanmıştır.
OHAL dönemi sırasında içeri atılan gazeteci sayısı ise 12 Eylül döneminin altı katına ulaşmıştır. Çokça sözü edilen bu rakamları uzatmak mümkün ama gereksizdir. Çünkü bu kadarı bile, sivil OHAL döneminin üniformalı 12 Eylül dönemini fersah fersah geride bıraktığını göstermeye yetiyor.
12 Eylül’de tasfiyeler 1402 sayılı yasa ile yapılmakta, tutuklamalar ve yargılamalar için, tayin ve terfileri sıkıyönetim komutanlarının elinde olan askeri mahkemeler kullanılmaktaydı.
O zamanlar askeri yargı ile asgari adaletin birbirleriyle bağdaşmadığını ısrarla ileri süren bizim gibiler ise, ileride kuvvetler ayrılığı ilkesini çiğneyerek yargıyı yakından denetleyip, bağımsız yargıyı ortadan kaldıran yönetimin sivil mahkemelerinin, 12 Eylül’ün askeri mahkemelerini mumla aratacağını düşünemezdik bile.

***

12 Eylül döneminin askeri yargısı, yerini OHAL’in “sivil!” mahkemelerine bırakırken, 1402 sayılı yasanın yerini de OHAL KHK’leri alıyordu. Herhangi bir yargı denetimine tabi olmayan OHAL KHK’lerini, yürütme ne zaman isterse, her konuda keyfince çıkarıp uygulayabiliyordu.
Askeri olağan üstü dönem ile sivil olanağanüstü dönem aynı mantıkla sürdürülüyordu.
15 Temmuz başarısız askeri darbe girişimi vesile edilerek ilan edilen Olağanüstü hal dönemi geride kalmış, artık olağan döneme geçilmiştir.
Bu geçiş olağanüstü hal uygulamalarının kaldırılmasıyla değil, olağan üstü hal kurum ve kurullarına sivil, olağan giysi giydirilerek uygulanmasıyla, yani olağanüstünün olağanlaştırılmasıyla sağlanmıştır.
Artık OHAL KHK’lerine ihtiyaç kalmamıştır. Olağanüstü halde yürütmenin kullandığı yetkileri Cumhurbaşkanı kararnameleriyle tek bir kişi kullanabilecektir.
Ve bu dönem darbeyle gelmişlerin, geçici bir süre için egemenliklerini sürdürdükleri bir ara dönem değil, seçimle gelmiş bir kişinin kalıcı dönemidir.
Olağanüstünün olağanlaştırılmasıyla, “geçici”nin kalıcılaştığı 12 Eylül’ün 39. yılına girerken hep birlikte gür sesle haykırabiliriz:
-Bize her gün 12 Eylül!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları