Ayşe Yıldırım

İnan Kızılkaya’dan mektup var

21 Ekim 2016 Cuma

16 Ağustos günü “geçici kapatma kararı” gerekçesiyle yüzlerce polis tarafından basılan Özgür Gündem gazetesinin çalışanları ile birlikte gözaltına alınmıştı gazetenin Sorumlu Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya ve 10 günlük Genel Yayın Yönetmeni Bilir Kaya. Ama onlar arkadaşlarından farklı olarak ayrı bir minibüse bindirilmişlerdi. Minibüste ters kelepçeyle yere yatırılarak saatlerce işkence görmüşlerdi. Gözaltındayken “Musa Anter gibi katledilmekle”, “asit kuyularına atılmakla” tehdit edilmişlerdi. İnan Kızılkaya, Özgür Gündem’le dayanışmak için nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan isimlere açılan davaların duruşmalarında anlatmıştı gözaltına alındıkları sırada yaşadıklarını. Ama bu durum 6 gün sonra “örgüt üyesi ve propagandası” iddiasıyla tutuklanmalarının ardından da sürmüştü. Öyle ki duruşmalar için Silivri Cezaevi’nden Çağlayan Adliyesi’ne getirilişi sırasında yaşadıkları nedeniyle 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nden güvenli şekilde duruşmaya getirilmesini istiyordu:

“Gelmek benim için işkenceye dönüşüyor. Küfür, hakaret olmadan getirilmek istiyorum, çünkü bunlar sürekli oluyor.”

İnan Kızılkaya, 6 Ekim günü duruşmada bunları anlatırken birlikte yargılandığı nöbetçi genel yayın yönetmenlerinden Fehim Işık’a “Cumhuriyet’ten Ayşe Yıldırım ve Evrensel’den Fatih Polat’a cezaevinde yaşadıklarımızı anlatan bir mektup gönderdim” diyordu. O mektup bana ulaşabildi. Ama Fatih Polat’a bir türlü ulaşmadı.

Gözaltına alınmalarının anlatımıyla başlayan mektupta 26 Ağustos’tan beri kaldıkları Silivri 9 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yaşadıklarını özetliyor: “Cezaevinden ziyade özel bir kampa getirildiğimizi anladım. Akabinde zorla çıplak aramaya tabi tutuldum. İnsan onurunun çiğnendiği bu iğrenç uygulama adeta işkenceye çevrilerek uygulandı” diyor ve soruyor: “Hangi insan bu muameleyi hak eder ki?”

Cezaevinde 12 Eylül darbe dönemini aratmayan uygulamaların bazılarını ise şöyle anlatıyor mektubunda:

“Avukatlarımız her zaman görüşümüze gelemiyor. Oysa tutukluların avukat görüş hakkı sınırsızdır.

* Ailemiz ve avukat görüşlerine çıkarıldığımızda tacize varan üst araması ve ayakkabı çıkarması yapılıyor. Sonra da gardiyanlar ‘Ayakkabını yere vur, çırp ve giy’ komutuyla esir bir asker muamelesi yapıyor. İtiraz ettiğimizde kollarımıza giriliyor ve zorla yaptırılmaya çalışılıyor.

* Yine görüşe gidiş ve gelişlerde ‘Duvar dibinde yürü, sağa sola bakma’ komutu veriliyor.

* Sabah ve akşam sayımlarında ayakta sayım dayatılıyor.

* 40 gündür sadece 3 kitap kütüphaneden verildi ben ve Bilir Kaya’ya.

* 40 gündür 1’er mektubumuz verildi.

* Mektup gönderme hakkımız OHAL gerekçesiyle yasak deniliyor. (Bu mektup size ulaşır mı bilemiyorum!)

* Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazeteleri gerekçesiz verilmiyor.

* Televizyon hakkımız hep öteleniyor.

* Aldığımız radyo sadece havuz kanalları çekiyor.

* Sohbet hakkımız yok.

* Ortak spor faaliyetleri yasak.

* Suç duyurularımızdan sonuç alamıyoruz.

* Sevk talebimiz dikkate alınmıyor.

* Bir gazeteci olarak dış dünya ile irtibatımız çok sınırlı.”

İnan Kızılkaya’nın dediği gibi “15 Temmuz darbe girişiminin atlatılmasıyla demokrasinin geliştirileceğini beklerken basın üzerinde tarihte görülmemiş bir cadı avı başlatıldı. Gazeteciliğin kendisi suç haline getirildi. İktidar kendisini kim eleştiriyorsa onu etkisiz hale getirmek için her türlü baskı aracını kullanmaktan geri durmuyor”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları