Barış Doster

ABD Türkiye’nin stratejik müttefiki mi?

27 Nisan 2019 Cumartesi

“Büyük bir devletle ilişkiye girmek, bir ayı ile yatağa girmeye benzer” der İsmet İnönü. Asker diplomatlar kuşağının en seçkin isimlerindendir. Mudanya Mütarekesi’nden (11 Ekim 1922) Lozan Antlaşması’na (24 Temmuz 1923) dek girdiği her diplomasi sınavını, başarıyla geçmiştir. Sabırlıdır, dirençlidir. Diplomaside ilk kızanın, ilk kaybeden taraf olduğunu bilir. Çok değil, etkili konuşmuştur. Türkiye Cumhuriyeti de, Osmanlı Devleti’nden beri, Dışişleri bürokrasisinin yetkinliğiyle övünmüştür.
İsmet Paşa karşıtlığıyla da bilinen iktidar bloku, diğer konularda olduğu gibi, bu alanda da devlet geleneğini, kurumsal hafızayı, başarılı kadroları yok saydığından, hata üstüne hata yapıyor. Öyle ki, Dışişleri Bakanı, bakanlık dışından atanan büyükelçilerin, kariyer diplomatlarından daha başarılı olduğunu bile söyledi. Dahası, “stratejik ortaklık”, “ülkeler arası dostluk”, “tarihsel müttefik” gibi sözleri öyle çok kullanıyor ki, bu sözlerin de içi boşalıyor. Bu da Türkiye’nin ağırlığını, itibarını, güvenilirliğini, caydırıcılığını, saygınlığını aşağı çekiyor.
Misal; bir zamanlar çok sık stratejik ortağımız olduğu söylenen ABD ile terör örgütlerine verdiği destekten S-400 füzelerine, Türk ekonomisine yönelik tutumundan Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Karadeniz’de, Doğu Akdeniz’deki hamlelerine kadar hemen her konuda gerilim yaşıyoruz. Misal; Suriye konusunda ve doğalgaz tedarikinde en önemli müttefikimiz olan Rusya, sözde soykırım iddialarını tanıyor. PKK terör örgütünü, terör örgütü olarak görmüyor. Moskova’da temsilcilik açmasına izin veriyor. Misal; PYD-YPG terör örgütü temsilcilerini Paris’te Elysée Sarayı’nda ağırlayıp destek sözü veren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, sözde soykırım iddialarını sahiplenmeyi sürdürüyor. Misal; son dönemde ilişkilerimizin geliştiği Venezüella da, ilişkilerimizi geliştirmek istediğimiz Bolivya da soykırım iddialarını tanıyorlar. Misal; yakın zamana dek sıkı fıkı olduğumuz, son yıllarda ise yan oturduğumuz Suudi Arabistan, Türkiye karşıtı adımlarıyla dikkat çekiyor. Misal; topraklarında üs kurduğumuz, Suudi Arabistan’la gerilim yaşadığında arka çıktığımız, tank palet fabrikamızı sattığımız Katar, Doğu Akdeniz’de yanına ABD’yi de alarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’la işbirliğini artırıyor. Enerji sondajları yapıyor. Örnekler çoğaltılabilir...

İttifakların doğası
Durum buyken, çok fazla dış gezi yapan, ama bu gezilerden pek sonuç alamayan devlet büyükleri, dış temaslarının başarısızlığını itiraf edercesine, sorunların çözümü için, muhataplarıyla, komisyon kurulmasına karar verdiklerini söylüyorlar. Siyasi tarih ise komisyonların işe yaramadığını söylüyor. Diplomatik maharetiyle bilinen, Fransız imparatoru Napolyon Bonapart’a karşı, 1815’te Viyana Kongresi’ne öncülük eden Avusturya Başbakanı Klemens von Metternich’in şu sözü her şeyi anlatıyor: “Ben bir işi çözümsüz kılmak, sürüncemede bırakmak istediğimde, komisyona havale ederim.”
Unutmayalım; bir devletle bir konuda ittifak yapmak, o devletin her adımını desteklemek, her girişimine ortak olmak değildir. İttifakın sınırları, desteğin, ortaklığın da sınırlarıdır. İki ülke arasında stratejik ittifak olacaksa, tüm stratejilerde, önceliklerde, hedeflerde, menfaatlarda, tehdit algılarında ortaklık gerekir. Bu da zordur.
Kıssadan Hisse: ABD’nin iki stratejik müttefiki vardır: İngiltere ve İsrail. Türkiye’nin ABD’yle stratejik müttefik olduğunu söylemek, aklımızla alay etmektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları