Barış Doster

Belediyelerdeki eş dost atamaları neyin göstergesi?

03 Ağustos 2019 Cumartesi

Türkiye günlerdir, belediye başkanlarının yaptıkları eş dost atamalarını, ahbap çavuş ilişkilerini, kayırmacılığı konuşuyor. Kimi CHP’li başkanlar da, bu konuda AKP’li başkanlar gibiler. Oğlunu, kızını, kardeşini, damadını, gelinini, dünürünü, baldızını işe almada çok hızlılar. Bu olumsuz örneklerin toplumda yarattığı öfkenin, AKP oylarında neden olduğu düşüşün, muhalefetin oy artışındaki etkisinin farkında da değiller.
Şu acı gerçeği görelim. Çürüyen, çözülen toplumlarda, siyaset, bürokrasi, iş dünyası, adalet sistemi, medya, akademi çökerken, toplum da çöker. İlkeler, değerler, kavramlar önemsizleşir. Ahlak, etik değersizleşir. Hırsızlık, kayırmacılık, rüşvet, yağmacılık, talan, kabalık, görgüsüzlük, gösteriş budalalığı egemen olur. Tutarlılık, ahlak, saygı, vefa, emeğiyle geçinmek, dürüstlük, alçakgönüllülük, sadakat, sözünün eri olmak aptallıkla eş tutulur. Aşağılanır. Enayilik olarak görülür.
Türkiye, bunun tipik örneğidir. Uzun yıllardır böyledir. Sistemli olarak başlangıcı, 1980’e, 24 Ocak kararlarına, kararların dipçikle uygulandığı 12 Eylül 1980 darbesine uzanır. 24 Ocak kararlarının mimarı, darbecilerin ve ABD’nin gözdesi, Türk-İslam sentezi savunucularının, medyadaki döneklerin, numaracı Cumhuriyetçilerin, etnik ayrılıkçıların hamisi Turgut Özal’ın şu sözü belleklerdedir: “Benim memurum işini bilir”. Özal’ın çevresinde kümelenen siyasetçi, bürokrat, akademisyen, gazeteci, sanayici, tüccar tipini hatırlayalım. Kimlerin Özal hayranlığında yarıştığını, Özal’a danışmanlık yaptığını, Özal’a övgüler dizdiğini anımsayalım. Yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük iddialarını, milletvekili transferlerini, yolsuzluk iddialarıyla Yüce Divan’da (Anayasa Mahkemesi, Yüksek Mahkeme) yargılanan siyasetçileri düşünelim. Türkiye bugünlere o günlerden gelmiştir. Siyasal ve toplumsal çürüme, ahlaki yozlaşma Şener Şen, Kemal Sunal, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ferhan Şensoy, Müjdat Gezen, Levent Kırca, Münir Özkul gibi büyük ustalar tarafından beyazperdeye, tiyatro sahnesine olağanüstü bir yetkinlikle aktarılmıştır.

Yasa çıkarmak çözüm mü?
Bu şartlar altında CHP’nin önerdiği “Siyasi Etik Yasası”, çözüm mü? Değil. Çünkü toplumsal doku bu denli çürümüşken, mesele sadece siyasi düzleme, siyasetçilerin birinci derece yakınlarını işe almalarını engelleyen bir yasal düzenlemeye indirgenemez. Bu yönde bir adım gerekir. Fakat sonuç alıcı olmaz. Sorun çok daha köklü, derin ve yapısaldır. Bütüncül, örgütlü, kurumsal, sistemli mücadele şarttır. Eğitim ve toplumsal bilinç olmadan; sadece bürokraside değil, devletin, toplumun, hayatın her alanında ehliyet ve liyakat esas alınmadan; şeffaflık, hesap verebilirlik egemen kılınmadan sonuç alınamaz. Yasalardan önce kafalar ve mevcut çarpık ahlak anlayışı değişmelidir. Siyasetin; kişinin kendisi için yapamayacağı, yalnız ve ancak toplum için yapacağı bir kamu hizmeti olduğu, bir meslek olmadığı öğrenilmelidir.
Milli Mücadele kahramanı, Cumhuriyet Devrimi’nin büyük hukukçusu ve kuramcısı, seçkin devlet adamı Mahmut Esat Bozkurt’un şu sözü hiç unutulmamalıdır: “Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet, fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar. Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür. İhtilal şefleri, devlet adamları fakirlikle taçlanırlar”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları