Barış Doster

Cumhuriyet, ekonomide bize neyi öğretmişti?

20 Mayıs 2020 Çarşamba

Ulusal bayramların, kutlama boyutu yanında, muhasebe yapma boyutu da vardır. O nedenle bugün, Cumhuriyetin ekonomi politikası, sanayileşme ve planlı kalkınma stratejisi üzerinde, uzun uzadıya durmak gerekir. Çünkü geçmişte çok önemli işler başarmasına karşın terk edilen bu modelin haklılığı, doğruluğu her geçen gün daha çok anlaşılmaktadır. Gelin hep birlikte o modeli ve kurumlarını düşünelim… 

Divriği’nin demiri, Zonguldak’ın kömürü, Nazilli’nin basması, Beykoz’un kundurası… Bunlar, sadece birer işletme adı değildir. Birer ürün, birer maden adı da değildir. Daha ötesi, daha fazlası, daha anlamlısıdır. İktisat tarihimizde, toplumsal hafızamızda, duygu dünyamızda yerleri çok daha büyüktür bunların.

Konuyu açalım. İstiklal Harbi sonrası, bütüncül kalkınma hamlesi başlatır Türkiye. Yolu, fabrikası olmayan; yeterli hastanesi, sağlık ocağı, okulu, doktoru, öğretmeni, ebesi, hemşiresi, mühendisi olmayan ülkemizde, 1929 Dünya İktisadi Buhranı’nın da etkisiyle, kamu öncülüğünde planlı sanayileşme adımları daha da hızlanır. Kamucu, devletçi politikalara yönelmede, planlama bilincinin gelişmesinde, kurucu kadroların iradesi yanında, dünya konjonktürünün ve SSCB ile gelişen ilişkilerin de etkisi vardır. O dönem, birkaç kez Türkiye’ye gelip, ülkemizin potansiyeli ve ihtiyacına ilişkin raporlar hazırlar Rus heyetleri. Nihayet, İngiltere ile imzalanan kredi anlaşması sonucu, 1937’de Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nın (Kardemir) temeli atılır. 1939’da demir elde edilen ilk yüksek fırın (fırının adı Fatma’dır) devreye girer.  

Kefen bezini ABD’den (Amerikan bezi derler), kiremidi Fransa’dan (Marsilya kiremidi derler) ithal eden Anadolu insanı, kararlıdır. Kendi ürettiğini kullanacak; kendi dokuduğunu giyinecektir. El âleme avuç açmamak, namerde muhtaç olmamak için, ne yapıp edip kalkınacaktır. Kararlıdır; ekonomik bağımsızlığını kazanacaktır. Bir daha Reji İdaresi’nin, Düyun-u Umumiye’nin, kapitülasyonların baskısı altında ezilmeyecektir. Kararlıdır; yurdu demir ağlarla örecektir. Kararlıdır; karanlığın üzerine yürüyecek; cehaleti, bağnazlığı, yoksulluğu yenecektir.    

Fabrikalar, toplumsal hayat, sınıf bilinci

Bu sanayi tesisleri, aynı zamanda ulusal gururun simgeleri, milli bağımsızlığın kaleleridir. İktisat tarihimizde “fabrikalar kuran fabrika” olarak anılan, yıllarca ülkemizin demir çelik ihtiyacını karşılayan Kardemir’i, 1961’de Ereğli Demir Çelik (Erdemir), 1974’te İskenderun Demir Çelik (İsdemir) fabrikaları izleyecektir.

Demir çelik tesislerinin Karabük’te kurulmasında, diğer etkenlerin yanında, hem Cumhuriyetimizin kurucu babalarının güvenlik konusundaki hassasiyeti hem 2. Dünya Savaşı öncesindeki ortam etkili olmuştur. Fabrikaların inşa edilebileceği yerler tartışılırken, Karadeniz ve Akdeniz’de limana yakın olan ilçeler ilk sırada akla gelmiştir. Karabük’te karar kılınmıştır. Bunda, Cumhuriyet tarihinin iki mareşalinden biri olan dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın uyarılarının da etkisi büyüktür. Fevzi Paşa, “Tesis, düşmanın top menzili dışında kalmalı, düşman piyadesinin ulaşamayacağı uzaklıkta olmalı, düşman süvarisinin dörtnala kalkamayacağı sarp bir yerde kurulmalı” demiştir.

Kardemir de, diğer pek çok erken dönem Cumhuriyet kurumu gibi, ana işlevi yanında yan işlevler üstlenmiştir. Karabük gibi dağlarla çevrili, ulaşımı zor, küçük bir yerleşim birimi, Kardemir sayesinde büyümüş, önce ilçe, sonra il olmuştur. Kardemir çevresinde pek çok işletme, sanayi kuruluşu faaliyete geçmiştir. Ticari hayat gelişmiş, toplumsal hayat canlanmıştır. Okullar, spor kulüpleri, sosyal tesisler açılmıştır. Kardemir emekçilerinin yaşadığı lojmanlar, doğayla uyumlu biçimde inşa edilmiştir. Kardemir’in, çok amaçlı kullanım için yapılan tiyatro salonu, Avrupa’da bile eşine az rastlanır niteliktedir. Opera ve bale için de uygundur. Salonda, Halkevi Tiyatro Kolu, Moliere’in “Mürai” adlı eserini (Ahmet Vefik Paşa uyarlaması) sahnelemiştir. Fabrika dergisini çıkaran kadro, Halkevi’yle işbirliği yaparak, fabrika ve Halkevi faaliyetleri yanında, toplumsal sorunları işlemekte, sanayileşmenin önemini anlatmaktadır. 2. Cihan Harbi yıllarında bile konferanslar, sanatsal etkinlikler düzenlenmektedir. 1943’ün ocak ayında Halkevi’nde, Nurullah Ataç dil meseleleri; Mehmet Emin Yurdakul hece ve aruz vezni ile ilgili konuşmalar yapmıştır. Maarif Vekili Hasan Âli Yücel, eğitim politikalarını anlatmış, Karabük’te Köy Enstitüsü değil, sanayi meslek okulu açmak istediklerini söylemiştir.  

Sözün özü; salgın hastalık sonrasının ekonomik modellerini tartışırken, Cumhuriyetin sanayileşme iddiasından, kalkınma hamlesinden, planlama geleneğinden, çok işlevli sanayi tesislerinden alınacak çok ders vardır.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları