Barış Doster

Pompeo’nun Patrikhane ziyaretinin asıl hedefi ne?

21 Kasım 2020 Cumartesi

Tarihte ve uluslararası ilişkilerde ekonomi-politik, jeopolitik, enerji-politik, eko-politik, etno-politik yanında, teo-politik de hayli dikkat çeker. Çünkü dini etkilerle, din eksenli atılan politik ve diplomatik adımlar oldukça güçlüdür. Din, siyasetçiler, diplomatlar, istihbarat örgütleri tarafından çok sık ve verimli şekilde kullanılır. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun son Türkiye ziyareti de bunun kanıtıdır. Türkiye, her açıdan küstah tavırlara tanık olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği, siyasal birliği konusunda düşmanca tutumu bilinen ABD, bu ziyaretle, bir kez daha Türkiye’nin hukukunu yok saymıştır. Ulusal gururumuzu incitmiştir.  

Birincisi, Pompeo’nun Türkiye’de hiçbir resmi muhatabıyla görüşmeyip, asıl muhatabı olan mevkidaşını, yani Türk Dışişleri Bakanı’nı yok sayıp, Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ederek Patrik ile görüşmesi, hiçbir diplomatik kuralla, gelenekle, teamülle, nezaketle açıklanamaz. Amacı, kendisini ökümenik olarak tanımlayan patrikhaneye destek verip, onu ökümenik olarak gördüğünü, Türkiye ve dünyaya göstermektir.  

İkincisi, ABD ve Avrupa emperyalizmi, yıllardır Türkiye’ye, Patrikhane’yi ökümenik olarak tanıması için baskı yapıyorlar. 2024 yılı başkanlık seçimlerinde, Cumhuriyetçilerin başkan adayı olmak isteyen Pompeo da bunu kendince fırsata çevirdi. ABD siyasal literatüründe “topal ördek” denen, yani görevi bırakmasına az zaman kalan bir başkanın dışişleri bakanı olarak, giderayak, veda turunda, Türkiye’ye çullandı. Pompeo, 7 ülkeyi kapsayan gezisinin, Fransa’dan sonraki ikinci durağı olan Türkiye’ye gelmeden önce, Paris’te, Türkiye karşıtı sert laflar etti. ABD ve Fransa’nın Türkiye’den duyduğu endişeyi, Türkiye’ye birlikte baskı yapmaları gerektiğini söyledi.  

 Üçüncüsü, görevini bırakmasına 2 ay kalmış bir dışişleri bakanı, eğer dış politikaya ilişkin böyle büyük sözler ediyor, devletini bağlayan açıklamalar yapıyorsa, bu tutumu, onun karakteriyle, küstahlığıyla açıklanamaz. Bu sözleri, ABD’nin kurumsal politikasını, Joe Biden döneminde de izlenecek olan devlet politikasını yansıtır.   

 Sorun dini değil, hukuki ve siyasi 

 Dördüncüsü, Batılı devlet adamlarının bu türden davranışlarına yıllardır muhatap olan Türkiye, bu durumun sebeplerini sorgulamalıdır. Türkiye’nin sessiz, edilgen tavrının, Batılıları daha da cesaretlendirdiğini görmelidir. Bu küstahlıklara karşı en sert tavrı göstermelidir. Durumu kınayan açıklamalar yaparak konuyu geçiştirmemelidir. Batılı devlet adamlarına, Türkiye’deki muhataplarının kim olduğunu, Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, kurucu ilkelerinin neler olduğunu, devlet geleneğini hatırlatmalıdır.  

Beşincisi, Patrikhane’nin devlet içinde devlet olma çabasına, patriğin, din adamı olmanın ötesinde, devlet adamı olarak davranmasına izin verilemez. Bu konunun ülkemizdeki en yetkin uzmanlarından, sessiz kahramanlarından olan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel Özel şu uyarıyı yapmaktadır: “Türkiye, Patrikhane’nin ökümenik sıfatını kullanmasına izin vermemiştir. Patrikhane’nin, bu sıfatı kullanmasının, hukuki ve siyasi sonuçları vardır. Eğer Patrikhane ökümenik olursa, patriğin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olma zorunluluğu ortadan kalkacaktır. Patrikhane, uluslararası hukukta tüzelkişiliğe kavuşacak, hukuken süje olacak, Türk hukukunun dışına çıkıp, uluslararası hukuka tabi bir kurum olacaktır. Türkiye’ye yönelik bu dayatmanın azınlık hukukuyla ilgisi yoktur. Dinle de ilgisi yoktur. Türkiye’den hak, hukuk değil, imtiyaz, ayrıcalık talep edilmektedir”. 

Kısacası, milli egemenlik; siyasi, hukuki, idari, mali ve diğer tüm boyutlarıyla bir bütündür. Bölünemez. Devredilemez. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet, bize bunu öğretmiştir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları