Yeldeğirmenlerine karşı

13 Şubat 2016 Cumartesi

Türkiye’nin en eski, sol gazetesi Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeniyim. 26 Kasım’da bir “devlet sırrı”nı haber yapmak suçlamasıyla tutuklandım. İstanbul yakınlarında bir cezaevinde tek kişilik bir hücreye kapatıldım.

Gazetenin ve televizyonun olmadığı o ilk gece, cezaevinin kütüphanesinden kitap alabileceğim söylendi.

Don Kişot’u istedim.

İlk gecenin soğuk yalnızlığında Cervantes eşlik etti bana... Kitapta bir Hıristiyan esirin ağzından “özgürlüğe kavuşma umudumu hiçbir zaman yitirmedim” diye yazıyordu.

Aynen... Ben de... Hem de girdiğim andan itibaren....

Kitapta konuşan esir, muhtemelen Cervantes’in kendisiydi. Şöyle devam ediyordu:

“Hıristiyan esirleri ev şeklinde bir hapishaneye kapatıyorlardı. Kimi esirler de kamu işlerinde çalıştırılıyordu. Bunların özgürlüğüne kavuşmaları çok zordu.”

Sanırım Cervantes birinci gruba giriyordu; ben ikinci gruptakilerdendim.

Eğer gazetecilik “kamu çıkarı” için yapılan bir işse özgürlüğe kavuşmam zor görünüyordu.

Türk hükümeti, her otoriter yönetim gibi, gazeteciyi kendi memuru olarak görme eğiliminde; biz ise asıl patronumuzun okurlarımız ve vicdanımız olduğuna inanıyoruz.

O gün tutuklanmama neden olan olay, tam da bu tartışmayla ilgiliydi.

Devlet, halkından, Meclis’ten gizli bir suç işliyor, Suriye’ye illegal yollarla silah sevk ediyordu.

Suçüstü yakalanmıştı.

O sevkıyatı yapan istihbarata ait TIR’ların görüntülerini yayımladık.

Hükümet yalanlayamadı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun hesabını vereceksin” diye tehdit etti.

“Devletin sırrı”nı açık etmiştik. Bedeli ağırdı.

Bizse “Devlet suç işliyorsa basın buna seyirci kalamaz. Suç, sır maskesiyle saklanamaz” dedik.

Hükümet komşudaki bir savaşa müdahil oluyorsa, güvenliği tehlikeye giren halkın bunu bilmeye hakkı vardı.

Bu iddiamıza cevap tutuklama kararı ile geldi.

Mahkeme, “Devletin gizli belgelerini açıklamak” ve “casusluk” suçlamalarıyla ve iki kez müebbet hapis istemiyle hapse yolladı.

Sadece ben de değil; TIR’ları durduran savcılar ve jandarma komutanı da tutuklandı.

Cervantes’in “Mahzen mahpusları” dediği kamu görevlileriydi onlar da...

Suça ortak olmamanın bedelini ödeyeceklerdi.

Şimdi 2 ayı aşkın süredir İstanbul yakınlarında bir hapishanede tecrit koşullarında yargılanmayı bekliyorum.

Cervantes’ten beş asır sonra esaretin bu kadar kolay, özgürlüğün bu kadar zor olmasına şaşıyorum.

Türkiye, bütün uyarılarımıza rağmen günden güne Suriye bataklığına saplanıyor.

Ama neyse ki insanoğlunun gerçeğe ulaşma ve özgürlük mücadelesi asırlar geçse de bitmiyor.

Ve bazen o mücadele uğruna tek başına yola çıkıp yeldeğirmenlerine meydan okumak gerekiyor.

Can Dündar
Cumhuriyet Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni
Silivri Cezaevi’nde Tutuklu



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları