Deniz Yıldırım

Ahlat Ağacı

05 Aralık 2020 Cumartesi

Şevket Süreyya Aydemir, başucu kitabım Suyu Arayan Adam’da yaşamöyküsünü anlatır. Başlık çarpıcıdır: Durağan yapıları değiştirme yolunda öncü olma, vazifeye atılma aşkından kaçmayan, fikirlerini hayatın içinde sınayan, pişiren mücadeleci aydınlarımızın genel özelliğidir suyu aramak.

Neden su? Hedefi, içeriği değişse de daha iyi bir yaşam iradesine, gayesine bağlar bizi. Ve eylemi, kazmayı, yılmamayı gerektirir. Bu açıdan, Ernst Bloch’un Umut İlkesi dediği şey bizde “su” ile temsil edilebilir. Suyu aramak, bu topraklarda ütopyayı gerçeğe dönüştürmenin, teoriden pratiğe geçmenin, umudu her koşulda canlı tutmanın simgesidir.

Aydın suyu arıyorsa orada toprak kurak, coğrafya çetindir. Derinlere doğru kazması, yılmaması, engelleri göze alması gerekir. Bu yüzdendir ki Şevket Süreyya Aydemir’in ütopyasının başlığı “Toprak Uyanırsa”dır. Suyu bulmak ve toprağı uyandırmak, mesele budur.

Tonguç’un ütopyası da Canlandırılacak Köy değil midir? Toprağı ve insanı içine düştüğü derin uykudan uyandırmak, içinde saklı verimi açığa çıkarmak bizde başta öğretmen aydınların köycülüğünün, halkçılığının alametifarikasıdır. Çok kıymetli Zeki Sarıhan Öğretmenimizin yakınlarda yayımlanan İleri Köy Peşinde adlı kitabında anlattıkları da bu çizginin etkilerine ve sürekliliğine işarettir. Okumadıysanız mutlaka öneririm.

Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filmini çok severim. Her defasında edebiyattan felsefeye uzanan geniş bir zeminde yeni fikirlerin zihnimde şekillenmesine, çarpışmasına vesile olur.

Orada İdris Öğretmen, buraya kadar anlattığım ütopyalı aydının serüveni açısından neyi temsil etmektedir? Bunun üzerine epeydir düşünüyorum. Tesadüf olmasa gerek; İdris Öğretmen, hafta sonları köyüne gitmekte, toprağı canlandırmak için kuyu kazmaktadır. Yani suyu aramaktadır. Öyleyse İdris Öğretmen de bir “suyu arayan adam”dır. Kimse inanmasa bile o inanmaktadır. Film büyük oranda İdris Hoca’nın oğlu Sinan’ın hikâyesi gibi görünür; Sinan atama sorunu yaşayan genç öğretmen kuşağındandır ve bu hayat çizgisine karşı kendi iradesini yazarlık yaparak sergilemek istemektedir. Oysa İdris Hoca karakterine eğilmeden Sinan’ı da anlamak mümkün değildir.

Ütopya kaybı

Şimdi çok moda. Yoğun, yorucu, insanı kendisine ve doğaya yabancılaştıran şehir hayatından kaçış çabası yaygın. Toprağa, doğaya kavuşmak birçok kişinin düşlerini süslüyor. İdris Öğretmen de kaçmaktadır. Kasabada kumarbaz, öğretmenlikle bağı kopmuş, aile sorunlarına duyarsız, herkese borçlu, güvenilmez bir İdris Öğretmen vardır; köyde ise kuyu kazan, suyu arayan, köpeğine büyük sevgi duyan, doğaya sahip çıkan, yardım için kapı tamir eden bir İdris Öğretmen. Köyde İdris Öğretmen, şehirde insanın doğayla ve diğer canlılarla arasına giren mesafesini silmekte, kendisi olmakta ve ütopyasına yeniden sarılmakta, hayata tutunmaktadır.

İdris Hoca”, öğretmenin ve öğretmenliğin aşındırıldığı, aydının değiştirme iradesiyle mücadeleye atıldığı devirlerin son izlerini taşır. Kuyuyu kazmak ve suyu aramak, bu tarihsel devamlılığın işaretidir. Arada kalmışlığı ise iki Türkiye, iki devir arasındadır. Geçmişiyle bugünü, kasabadaki gayesiz, yabancılaşmış yaşamıyla köyde hayata tutunmasını sağlayan ütopyası arasındaki katı mesafe de bu arada kalmışlığın, bölünmüşlüğün yansımasıdır.

Bu açıdan İdris Öğretmen, tepede tek başına kalmış, yine de suyu bulmak ve hayata tutunmak için toprağın derinlerine doğru köklerini uzatan Ahlat Ağacı’dır. Umudu, mücadele azmini canlı tutmak için anlamlıdır. Bizi doğanın içine yerleştiren, yabancılaşmaya meydan okuyan o müthiş diyalektik; çok yaşasın.

Bu anlattıklarım filmin sadece bir boyutu. İyisi mi izleyin. Hafta sonu yasaklarıyla yeniden evlere kapanıyoruz. Bu çağın asıl salgını, ütopya kaybıdır. Ütopyayı yitirmek, döngüye teslim olmaktır.

Bizim aradığımız “su” var mı? Yalnızlığı ve yabancılaşmayı nasıl aşarız? Suyu hep birlikte nasıl buluruz, bunun kolektif/dayanışmacı yolları nelerdir? Ya tıkandığımız yerde kazmayı bizden devralacak bir Sinan çıkmazsa? Sanatın iyisi, yanıtlardan çok soruları çoğaltandır. 

Nuri Bilge Ceylan’a ve elbette Ebru Ceylan ile Akın Aksu’ya bu vesileyle, gecikmeli de olsa sonsuz teşekkürler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları