Deniz Yıldırım

Bir fragman olarak 2020

30 Aralık 2020 Çarşamba

Yazar Neil Gaiman, Ray Bradbury imzalı Fahrenheit 451’e yazdığı sunuşta, distopya türünün aslında gelecek zamandan çok şimdiki zamanla ilgili olduğuna dikkat çeker. Kritik ifade, “bu böyle sürerse”dir. Şöyle der: “Spekülatif kurgunun gerçekten iyi olduğu alan gelecek zaman değil şimdiki zamandır... Şimdiki zamanın tedirgin eden veya tehlikeli bir öğesini alıp genişleterek ve ondan yola çıkıp tahminde bulunarak, bu öğeyi bu zamanın insanlarının yaptıkları şeyi farklı bir açıdan ve farklı bir yerden görmelerini sağlayacak şekilde dönüştürmektir.

Önemli saptama. Ütopya olumlu hayal ise distopya da karanlık, olumsuz düşselliktir. Demek ki geleceğe dair olumsuz bir dünya tahayyülü geliştirenler falcılık yapmıyor; şimdiki zamanda beliren bir olumsuzluğu düş gücünün olanaklarıyla birleştirip en uç noktalarına kadar götürüyor. Selin gittiği, kumun kaldığı yer ise şimdiki zaman oluyor.

Sizce de yarın uğurlayacağımız 2020 senesini böyle değerlendirmek mümkün değil mi? Uzun yıllar boyunca olumsuz bir gelecek tahayyülü sunan distopik eserler salgınlara, insanlığın yaşayabileceği yıkımlara dair bir uyarı birikimi oluşturdu. 2020’de, geçmişte yazılmış o kurguların bir bölümünü yaşadık. Sosyal yaşam durdu, dünyada sokaklar boşaldı, maske gündelik yaşamın zorunlu parçasına dönüştü, eve kapanma birçok ülkede zorunlu hale geldi. Her şeyden önemlisi, iki milyona yakın insan koronavirüs nedeniyle can verdi.

Geçmişte yazılmış bir distopyayı mı yaşadık, yoksa sadece bu yıl yaşananlara bakarak, “bu böyle sürerse” ile başlayan olumsuz bir gelecek tasarımının fragmanını mı izledik? Sanıyorum ilkinin gerçeklik payı su götürmese de ikincisi daha doğru. Bu bir fragmandı.

İki düzeyde bu dünyayı deneyimliyoruz. İlki bir bütün olarak, siyasi sınırların üzerinde etki yaratamadığı sorunlar ya da gelişmelerle. İklim değişikliği ve küresel ısınma, yaban hayatın sona ermesi, virüsler, küresel salgınlar... 2020’de dünyanın genelini etkileyen bu sorunlara karşı radikal, acil ve ortak bir çözüm programı geliştirilebildi mi? Salgını ortaya çıkaran sorunlarla mücadele edecek uluslararası bir zihniyet değişikliği belirdi mi? Aşının tüm dünyaya eşit ve adil dağılımı için bir küresel mutabakat oluştu mu? Hayır, hayır, hayır...

Bilim dünyası, bizzat insan eliyle, daha da açık olalım, açgözlü kapitalizmin hırslarıyla yaratılmış sorunlar konusunda ısrarla uyarıyor. Buzullar eriyor, insanoğlu yaban hayatı bitiriyor; yeni hastalıklar, salgınlar kapıda. İklim değişikliği bir gıda krizini de tetikleyecek. Aralık sonundayız, dışarıda bahar havası var. Kuraklık da kapıda; farkında mıyız? Bütün bunlar, bir rakam değişikliğiyle, 2020’nin sondaki sıfırının bire dönüşmesiyle iyileşecek mi? Sanmam. O yüzden, dünyayı bekleyen acil sorunlar bakımından 2020 açık bir fragman, uyarı, bir tür “bu böyle sürerse” ile başlayan distopik cümle.

‘Bu böyle sürerse’

Biz Türkiye’de distopyayı iki düzeyde yaşıyoruz. İlk düzey, tüm dünyayla paylaştığımız salgın, küresel sorunlar, savaşlar ve kuraklık gibi olgularla belirleniyor. İkinci düzeyse içerideki otoriter rejim inşasıyla ve bunun yarattığı umursamazlık haliyle ilgili. Distopyalar genellikle kitapların yakıldığı, fikirlerin bastırıldığı, “büyük birader”in her şeyi gözetlediği, bilgiyi kontrol altında tuttuğu bir otoriter düzen tahayyülüne dayandı geçmişte. Türkiye’nin 2020 yılına bakarak da “bu böyle sürerse” demek, krizleri pekişen rejimin baskının dozunu daha da artıracağını öngörmek için falcı olmaya gerek yok. Sorun sadece siyasal rejimin otoriterleşmesi olsa yine iyi.

Neil Postman, etkileyici kitabı Televizyon: Öldüren Eğlence’de 20. yüzyılın ilk yarısına damga vuran iki distopyayı şöyle karşılaştırıyor: “Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu.

Ne dersiniz? Bizim distopyamız, sadece hakikati gizlemek için uğraşan otoriter bir yönetimden mi; yoksa hakikatleri görerek, bilerek umursamazlık içinde susanlardan, rıza gösterenlerden, “bana ne” diyenlerden mi kaynaklanıyor?

Önümüz yeni yıl, bunları düşünmek için de fırsat. Sosyal hareketliliğin en aza indiği, evlere kapandığımız günler mekân ufkumuzu iyice daralttı; “daha iyi bir yer”in varlığına dair ütopyalar düşlemek zor böyle zamanlarda; ama değişimleri kendi iradesiyle başlatmak isteyen bizim gibi insanlar için bu, dışımızdaki bir gelişmeyle, takvimde bir rakamın sıfırdan bire yükselmesiyle bir şeylerin iyiye gideceğini ummaktan daha gerçekçi değil mi? Esenlikler dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları