Deniz Yıldırım

Halk sağlığı için halkçı ekonomi zorunlu

21 Mart 2020 Cumartesi

Hükümet bir paket açıkladı. Sözde, virüsün ekonomiye olumsuz etkilerini azaltmak için. Kimlerin neşelenmesinin umulduğunu gördük; ama onların da neşesini artırmaya yeter mi bu tedbirler, emin değilim.

İlginçtir; en düşük emekli aylığının 1500 liraya çıkarılması dışında halkı doğrudan ilgilendiren, emekçi ya da emekli halk çoğunluğunun virüse karşı kendisini, evini, ekmeğini, işini ve elbette bu yolla toplumun diğer bireylerini korumasını sağlayabilecek tedbirler yok paketin içinde. Ekonomiye dair algılardaki tuhaflık tam da burada başlıyor. Çalışana, küçük esnafa, çiftçiye, işsize dair tedbirler “ekonomi”nin içinde değil. Ekonomi tanımı, halkın çoğunluğunu dışlıyor. Sermayeye kısmi teşvikler; halka da sabır, dua ve yaşa takılmayanlara kolonya...

İyi de; o tarlada kim çalışıyor? O fabrikayı emeğiyle kim döndürüyor? O otelde kim onca saat ayakta dikilerek, sendikasız ve hak arayışından uzak şekilde işleri çeviriyor? Bedeniyle ve zihniyle emeğini verenlerin katkısı olmasa o çarklar nasıl dönecek, o kâr tabloları nasıl büyüyecek?

Bertolt Brecht, dillere destan “Okumuş Bir İşçi Soruyor”da şöyle uyarmıştı oysa: “Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı. Ama pişiren kim zafer aşını? Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam. Ama ödeyen kimler harcanan paraları?”

Yanıt verilmiyor. İşin içinde büyük şirketler, sermaye kesimi varsa konu ekonomiyle ilgili; bunun dışında kalan kısımlar ise “sosyal tedbirler” olarak anılıyor. İlk çelişki burada. Ekonomi tanımından halk dışlanmış. Ekonomi ile sosyal arasındaki ayrımları kaldırmak gerekir oysa. Ekonomi, sosyal açıdan yeniden yapılanmalı.

Mevcut ekonomik programla bu mümkün mü? Değil; çünkü tam da bu nokta, iktidarın yıllardır borçla çevirdiği, özelleştirmelerle cepten yediği tüketim ekonomisinin gelip dayandığı duvardır. Nitekim bir yol ayrımına geldikleri; izledikleri politikaların kendi içindeki bütünlüğünün de bu yol ayrımı nedeniyle çıkmaza girdiği ortadadır. Zaten virüs krizi ülkeyi halkın işsizlik ve pahalılık cenderesinde olduğu bir dönemde yakaladı. Virüsten önce, iktidarın 18 yıllık rantiye programının uzantısıdır. Şimdi virüsle birlikte ekonominin çarklarının daha da durma noktasına gelmesi karşısında iktidar bir tercih yapmak zorunda. Ya sadece sermaye kesiminin çıkarları doğrultusunda tedbirler alacak ya da halk sağlığı için sermayenin çıkarlarını dizginleme yolunu seçecek. Açıklanan paket, ikincisinin olmadığının kanıtı. İlkini yapmak istiyor iktidar; ancak eldeki kaynak ve olanaklarla ilkini de başarabileceği tartışmalı. “Neşen yerinde” diye onay aramalar, biraz da bununla ilgili.

Özel çıkar mı, halk sağlığı mı?

İkinci çelişkiye gelelim; kaldı ki ilkiyle bağlantılı: Bir yandan Sağlık Bakanı, “Herkes kendi olağanüstü halini ilan etsin, 2-3 hafta evden çıkmayalım” demekte, yani virüsün ancak sosyal temasın durdurulmasıyla yavaşlatılabileceğini ilan etmekte; ama diğer yandan iktidarın genel ekonomi paketi, milyonlarca işçiyi, memuru, esnafı, çiftçiyi halk sağlığına aykırı olmasına rağmen çalışmaya mecbur bırakmakta. İktidarın özel çıkara dayalı ekonomisiyle halkın kamusal sağlığı arasında hayati bir çelişki oluştuğunun açık kanıtıdır.

Zira bu süreyi evinde geçirebilecek, “2-3 hafta kendi olağanüstü halini ilan edebilecek” olanlar sayıca hâlâ sınırlıdır. Fabrikalarda, marketlerde, alışveriş merkezlerinde, kargo şirketlerinde, tersanelerde, çarşı ve pazarlarda yüz binler çalışmayı sürdürüyor. Yevmiyeli çalışan, iki gün işe gitmese çocuklarının rızkını kısacağından korkan ana babalar dışarı çıkıyor; çıkmak zorunda.

Yapılması gereken belli: Ekonomiyi öncelikle halkın çıkarı doğrultusunda yeniden yapılandırmak; virüsten en fazla etkilenen kesimlere göre yeni bir program uygulamak. Bu artık açıkça bir “halk sağlığı” görevi. Küçük işletmeleri desteklemek, iflasları önlemek, vergiyi adil bir şekilde yeniden düzenlemek, işten çıkarmalara karşı tedbir ve destekleri açıklamak, zor gün kaynaklarını “ücretli izin” için seferber etmek, hayat pahalılığını gidermek için temel ihtiyaçlarda, gıdada, ısınmada indirim ve borç ertelemeleri, kiradaki yurttaşa barınma desteği gerçekleştirmek ilk akla gelenler. Diyecekler ki, “ekonomi”ye zarar verir. Anladıkları haliyle ekonomiye zararlı görünen bu tedbirler; daha büyük bir salgın karşısında artacak toplumsal maliyetlerin yanında uzun vadede bir hiçtir oysa.

İnsanlık olarak bir yol ayrımındayız: İnsan yaşamından, halk sağlığından daha önemli ne var? Kâr mı? Servet mi? Lüks ve şatafat mı? Onları da üreten biziz zaten. Bizim ve elbette bütün dünyanın ihtiyacı olan; insan yararına bir ekonomi modelidir. Kaldı ki bizim olmayan bir şeyi talep etmiyoruz; ürettiğimizden hakkımızı almak ve sağlıklı yaşamaktır arzumuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları