Abdülhamit: Obskürantist bir despot

05 Temmuz 2020 Pazar

Obskürantizm (Bilmesinlercilik), bir siyasal iktidarın veya bir din ya da mezhebin, halkın belli konularda bilgi sahibi olmasını engellemesi olarak tanımlanabilir.

Ortaçağda insanların inançlarını, din adamlarından bağımsız olarak kendi kendilerine öğrenmeleri, sadece inanç açısından değil, siyasal açıdan da tehlikeli sayılırdı:

Çünkü o zaman Papanın, Patriğin, Kralın, İmparatorun, Halifenin, Şahın, Padişahın hatta kimi zaman seçilmiş yöneticilerin din adına halka dayattığı otorite sarsılabilirdi.

Bu nedenle de Aydınlanma Devrimi ve Aydınlanmacılar, despotlar tarafından her devirde düşman olarak görülmüşlerdir.

***

Zaman içinde, “Bilmesinlercilik” (Obskürantizm) de “modernleşti” ve “sansür” haline geldi:

Despotların, otoriter iktidarların, haberleri, yorumları, gazeteleri, kitapları sansürlemeleri, yasaklamaları, yakmaları ve bunları yapanları cezalandırmaları halini aldı.

Günümüzde, basılı materyal yanında, internet siteleri ve tüm dijital dünya da bundan nasibini aldı.

Yasaklar kimi zaman dine, kimi zaman şovenizme, günah veya ihanet kavramlarına dayandırıldı...

Engizisyon benzeri mahkemeler devreye sokuldu, özgürlükçü düşünürler, yazarlar, gazeteciler cezalandırıldı.

Son örnekler, bazı haberler ve yorumlar dolayısıyla, gazetecilere ve politikacılara “hükümetin itibarını sarsmak” ve “terör örgütüne hedef göstermek” gibi suçlamalarla davalar açılmasında, Basın İlan Kurumu tarafından gazetelere resmi ilan kesintisi cezası verilmesinde, gazetecilerin hapse atılmasında, RTÜK tarafından televizyonlara para ve yayın durdurma cezalarında görüldü.

Pek herkesin dikkat etmediği dijital dünyada ise durum tam bir “obskürantizm/ sansür felaketi”ne dönüşmüş durumda:

İfade Özgürlüğü Derneği’nin Mayıs 2020 verilerine göre 415 bin alan adı, 140 bin link, 42 bin tweet, 12 bin 450 YouTube sayfası, 7 bin 200 Twitter hesabı, 6 bin 500 Facebook hesabı engellenmiş durumda.

***

Tarihimizde, obskürantist (sansürcü) uygulamaların Abdülhamit döneminde doruğa ulaştığı bilinir.

Ben de bu uygulamaları tarihteki yerini ve önemini belirlemek için üç gün boyunca Abdülhamit Dönemi’nde yakılan (dikkat, yasaklanan değil, yakılan) kitapların listelerini yayımladım.

Bunlar arasında Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’u, Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha gibi aşk öyküleri, Namık Kemal’in, Ziya Paşa’nın, Abdülhak Hamit’in eserleri, hatta Osmanlı-Rus Antlaşması’nın Resmi Tercümesi bile yer alıyordu.

Değerli tarihçi Fatmagül Demirel’in II. Abdülhamid Döneminde Sansür adlı kitabında (Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2007) bir listede 132 farklı kitaptan 29 bin 681 adedin, ikinci bir listede ise 45 çeşitli kitabın nüshalarının yakıldığı belirtilmiş, Osmanlı’ya sokulması yasaklanan 162 kalem gazetenin de (bazıları doğrudan kent veya ülke adı belirtilerek orada yayımlanan tüm gazeteler için) adları verilmişti.

Dolayısıyla bugün tanık olunan sansürün aklımıza yaklaşık 150 yıl önceki obskürantist uygulamaları getirmesine şaşmamak gerek.

***

George Orwell’in (Eric Arthur Blair) ünlü sözünü biraz değiştirerek şöyle diyebiliriz:

Yalanın ve sansürün egemen olduğu obskürantist bir dönemde, gerçekleri ve doğruyu söylemek devrimci bir eylemdir!

YAŞASIN AYDINLANMA DEVRİMİ...

KAHROLSUN İSTİBDAT...

YAŞASIN İFADE VE MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ...

YAŞASIN GERÇEK HABER VE BİLGİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları