Baskıcı rejimde demokratik cephe

23 Ağustos 2020 Pazar

20’nci yüzyılın en büyük siyasal/kültürel ve toplumsal/ekonomik mucizesi olan Türkiye Cumhuriyeti, 21’inci yüzyılda, varlığını sürdürebilme sınavı ile karşı karşıyadır.

Bu açıdan iktidar partileri ile muhalefet partileri arasındaki mücadele:

İnsanlığın daha iyiye, daha doğruya, daha güzele, daha özgür ve daha adil bir topluma doğru yaptığı binlerce yıllık bir savaşımın, 21’inci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti topraklarına yansımasıdır!

Bu nedenle, kimin kazanacağı bellidir:

Bütün sorun, daha iyiye, daha doğruya, daha güzele, daha özgür ve daha adil bir topluma gidiş için ödenecek olan bedelin süresi ve miktarıdır.

***

Günümüzde artık hiç bir iktidar uzun süre, adalet ve özgürlük kavramlarına karşı varlığını sürdüremez!

Bütün sorun iktidarda kaldığı sürece topluma ne kadar zarar vereceğidir!

İşte Demokratik Muhalefete Muhalefet Paradoksu” bu süreyi ve zararı artıran bir paradokstur:

Baskıcı iktidara, Demokrasi adına muhalefet edenler, kendilerine karşı iktidarın işine yarayacak biçimde muhalefet edenleri engellerlerse, kendi ilkeleriyle çelişkiye düşmezler mi?

Eğer, Demokratik Muhalefete karşı yapılan Muhalefet, baskıcı bir iktidarın süresini ve zulmünü artırıyor ve onun işine yarıyorsa, bir çelişki söz konusu değildir:

Çünkü Demokratik Hak ve Özgürlükler, Demokratik Hak ve Özgürlükleri ortadan kaldırmak için kullanılamazlar.

***

Bu çerçevede, Demokratik Muhalefet Cephesindeki partilere, bu cephenin en geniş şemsiyesini oluşturan CHP’ye ve Muharrem İnce hareketine baktığımızda şunları söyleyebiliriz:

1) Türkiye, hem içte hem dışta, tarihinin en sert siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve ahlaki bunalımları ile karşı karşıyadır ve bunun baş sorumlusu ülkeyi 20 yıla yakın zamandır yöneten iktidardır.

2) Muhalif partiler, gerek temsil ettikleri sınıf ve gruplar, gerekse programları açısından birbirlerinden farklı nitelikler taşımakla birlikte, hepsi, Türkiye’nin içinde bulunduğu bunalımlardan çıkabilmesi için ilk koşulun Demokratik Parlamenter Rejimin kurulması olduğu konusunda birleşmişlerdir.

3) İktidar, artık seçmene anlatacak hiçbir olumlu öyküsü kalmadığı için, sadece baskılar, engeller ve ayak oyunlarıyla, partiler arasındaki farklılıkları ve içlerindeki sorunları vurgulayıp kendisine karşı oluşturulan ve “Millet İttifakı’ndan” daha geniş bir nitelik taşıyan, gayri resmi “Demokratik Cepheyi” yıkarak iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır.

4) İktidarın siyasal stratejisi, halkın zaten artık bıktığı kavga ve dövüş çizgisinde devam etmekte, üstelik bu kavga ve dövüşü “Demokratik Cepheye” ve bu cephedeki partilerin içlerine de sirayet ettirmeye çalışmaktadır.

5) Demokratik Muhalefette yer alan partiler şimdiye kadar, iktidarın bu kavgacı, ayrıştırmacı stratejisine alet olmamışlar, gerek kendi aralarında gerekse partilerinin içinde, demokrasiyi yeniden kurmak hedefinden sapmamışlardır.

6) Bu çerçevede, “Demokratik İttifakın” en geniş şemsiyesine sahip olan CHP’ye parti içinden ve dışından yöneltilen iki eleştiri vardır:

Birinci eleştiri, “Demokratik rejime yeterince enerjik olarak sahip çıkmadığı, iktidarın demokrasi ve hukuk dışı dayatmalarına direnemediği” biçimindedir.

İkinci eleştiri ise “Atatürk Devrimlerinin temelini oluşturan laikliğe (ve dolayısıyla Atatürkçülüğe) yeterince sahip çıkmadığı” şeklinde özetlenebilir.

Muharrem İnce hareketi, enerjik muhalefet yapılamadığı biçimindeki birinci eleştiri tabanında ortaya çıkmış, (son eylem ve söylemlerine bakarak) ikinci eleştiriye pek de dayalı olmayan, üstelik daha çok bireysel egodan kaynaklanan nitelik taşıdığı izlenimi veren bir hareket olarak görülmüştür.

Bu niteliğiyle, ayrı bir parti kurma eylemine dönüşse bile “Demokratik Cepheye” zarar vermesi düşünülemez. Zaten kendisi de, CHP şemsiyesi altında, yeni bir programla siyasete devam edeceğini belirterek bu konuya son noktayı koymuştur.

***

“Millet İttifakı’nı” da içinde barındıran gayri resmi “Demokratik Cephenin”, iktidar tarafından istismar edilebilecek en zayıf iki noktası, Demokratik Rejimin düşmanları olan ırk ve din siyasetinde yatmaktadır:

Birinci zayıf nokta, Demokratik rejimin virüslerinden biri olan ırkçılık siyaseti çizgisindedir:

Türkçülük geleneğinden gelen İYİ Parti ile Kürtçülük geleneğinden gelen HDP’nin, bu cephe içinde “Demokrasiyi yeniden kurmak” hedefinde birlikte hareket etmeleri, iktidar tarafından istismar edilebilecek ilk noktadır. (İktidarın terör örgütü PKK ve milliyetçilik vurgusu bu noktadaki istismarın dışa vurumudur)

İkinci zayıf nokta, yine Demokratik rejimin virüslerinden biri olan dinci siyaset eksenindedir:

CHP’nin laiklik ilkesi ile, “Demokratik Cephe” içinde yer alan muhafazakâr partilerin özellikle de SAADET Partisi ile İYİ Parti’nin bazı kesimlerinin arasındaki farklılıklar da iktidar tarafından istismar edilebilecek ikinci noktadır. (İktidarın Ayasofya’yı ve Diyanet Başkanlığı’nı öne çıkarma hamleleri bu noktadaki istismarın belirtileridir.)

“Demokratik Cephe”, Demokratik Rejimin düşmanları olan ırkçılık ve dincilik tuzaklarına düşmezse ilk seçimde başarıya ulaşacaktır.

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin Yirmi Birinci Yüzyılda karşılaştığı bu Demokrasi Sınavını, insanlık tarihinin gelişme çizgisine uygun bir biçimde ve barışçı, demokratik yöntemlerle hızla aşacağına inanıyorum.

İçeridekileri de unutmadan:

YAŞASIN HUKUK DEVLETİ...

YAŞASIN DEMOKRATİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları