Bize sığınanlar silah değildir!

05 Mart 2020 Perşembe

“Sığınmacı” demiyorum, “Mülteci” ya da bozuk Türkçe ile “İlticacı” hiç demiyorum; çünkü değiller:

Bize sığınan Kürtler, Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar, “Geçici Koruma Statüsü” altında bulunan, ülkelerinden kaçmış olan Ortadoğululardır.

***

Önce kavramları netleştirelim:

Mülteci:

Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişiye mülteci denir.

Türkiye, Avrupa ülkeleri dışından gelenleri “mülteci” olarak kabul etmemektedir.

Sığınmacı:

Sığınmacı, mültecilik başvurusunda bulunmuş ama başvurusu sonuçlanmamış kişidir.

Türkiye “Sığınmacı” kavramını önce kabul etmiş, ama sonradan onu kaldırarak yerine “Şartlı Mülteci” kavramını koymuştur.

Şartlı Mülteci:

Şartlı mülteci, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek üzere bekleyen kişidir.

İkincil Koruma:

Şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.

Suriyeliler bu kapsama da girmemektedir.

Geçici Koruma:

Kitlesel akım durumlarında, uluslararası korumaya ihtiyaç duyduğu kabul edilen insanlara sığınma sağlamak için, en azından başlangıçta, bireysel mülteci statüsünü vermeksizin başvurulan bir araçtır.

Geçici koruma altında olan Suriyelilerin tabi olduğu Kanun ve Yönetmelik maddeleri hiçbir koşul altında Türk vatandaşlarına sağlanan hak ve imkânlardan fazla olacak şekilde yorumlanamaz.

(Bu tanımları Prof. Dr. Ersan Şen ile Stj. Av. Filiz Demirbüker’in makalesinden özetledim.)

***

Bu tanımlardan sonra sevgili okurlarımı 1989’a götürmek istiyorum...

Saddam’ın Halepçe katliamından kaçan Kürtlere Türkiye’nin sınırlarını açtığı yıllara:

Saddam Hüseyin iktidarı tarafından 16 Mart 1988’de Halepçe’de binlerce Kürt’ün öldürülmesinden sonra yaklaşık 500 bin Kürt Türkiye’ye sığındı.

Diyarbakır, Muş ve Mardin’de oluşturulan kamplara yerleştirilen Kürtler, Irak’taki yeni yapılanma üzerine 1992 yılında Kuzey Irak’a geri döndü.

Ben de bu sırada sınırların açılmasını ve Kürt kardeşlerimize sığınma hakkı tanınmasını savunuyordum. Türkiye’nin Kürtleri içeri almasıyla övündüm.

Fakat daha sonra buradaki kampların, Türkiye’nin Kürtlere yaptığı zulümlerin kanıtı olarak kullanıldığını, Avrupa’da olumsuz propaganda malzemesi yapıldığını da gördüm ve çok üzüldüm.

“Bize sığınan Kürtler her şeyden önce insan; insanları siyasal silah olarak kullanmak yanlıştır” diye düşündüğümü anımsıyorum.

Bu girişten sonra, bugün “Geçici Koruma Statüsü” altında olan Suriyeliler üzerinden AB ile Türkiye arasında yapılan karşılıklı pazarlıkların ve bu “insanların”, her iki taraf açısından da, siyasal silah gibi kullanılmalarının çok yanlış olduğunu belirtmek istiyorum:

Unutmayın, Sovyetler’in çöküşünden sonra, “Tarihin Sonu” diye kitap yazan Francis Fukuyama, ortaya çıkan yeni çatışmaları görünce fikrini değiştirmiş ve Küreselleşmenin başa çıkamadığı sorunlar olarak, Terör, Yoksulluk, Beyaz Zehir ve İnsan Kaçakçılığı olarak üç alan belirlemişti!

***

GEREK YURTTA GEREK CİHANDA BARIŞTAN YANA OLDUĞUMU, BİR KEZ DAHA İLAN EDİYORUM!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları