Umutsuzluk demokratik direnişin en büyük düşmanıdır!

09 Ekim 2020 Cuma

Savaşta en büyük zafer, savaşmadan kazanılan zaferdir.

Siyasette en büyük zafer, sandığa girmeden kazanılan zaferdir.

***

Gerek savaşta gerekse siyasette, sonucu belirleyen en önemli öğe, nesnel insan ve silah sayıları ve ölçülebilir kaynaklar olmakla birlikte, her ikisinde de iki önemli öğe daha vardır:

Savaşta komutanlık, siyasette liderlik...

Ve her ikisinde de moral!

Kaynaklar ve nesnel güç, karşılaştırmalı olarak kimi güçlü gösterirse göstersin, komutanlığın/liderliğin kalitesi ile umudun ya da umutsuzluğun varlığı, yani yüksek moralin veya moralsizliğin etkileri, savaş sonuçlarını da seçim sonuçlarını da büyük ölçüde etkiler.

***

Nesnel gücünü iyice yitirdiği, yani seçmen desteğini iyice kaybettiği açıkça ortaya çıkan iktidar şimdi seçmenlerin morali üzerinden seçim kazanmaya çalışıyor:

Çünkü muhalif seçmenlerin önemli bir bölümü sandığa gitmezse, genel olarak çoğunluğu kaybetmiş olan iktidar, kendi yandaşlarını seferber ederek oy vermeye gidenlerin tercihleriyle sandıktan yine zaferle çıkabilir.

Bu konuda beş propaganda dikkati çekiyor:

1) “Bunlar seçimle gitmez, kaybedecekleri seçimi de yapmazlar.

2) “Kaybetseler de iktidarı bırakmazlar.

3) “Muhalefet, beceriksiz ve işe yaramaz; kazansalar da işler daha kötüye gider.

4) “Muhalefet iktidar olmak istemiyor; zaten rejimin değiştirilmesine bile sessiz kalarak iktidara destek verdi.

5) “Muhalefet partilerinin demokratik dayanışması özellikle din ve milliyet ekseninde zıt fikir ve ideolojilerden oluşuyor, mutlaka parçalanacak. Ayrıca partilerin kendi içlerinde de çatışmalar var.” 

(Ve elbette iktidar, muhalefet partilerinin hem aralarındaki hem de kendi içlerindeki tartışmaları köpürtmek için elinden gelen her şeyi yapıyor)

***

Demokratik rejimin zedelenmesi, siyasal partiler kadar bütün anayasal kuruluşlar için de büyük tehdit oluşturuyor.

Devletin bütün yargı mekanizmasını denetim altına alan ama baroları henüz tam kontrol edemeyen iktidar, kendine biat eden barolar yaratmak için de bir operasyon başlattı ve Türkiye Barolar Birliği’nin Genel Kurulunu bile erteletti.

Ne yazık ki YSK de bu konudaki müdahaleye destek verdi.

Buna karşılık 79 Baro bir bildiri yayımladı.

Bildiri şu sözlerle bitiyordu:

“Bu hukuksuzluğa karşı yasal yollarla mücadelemizi sürdüreceğimizi bildirmekle birlikte, bu hukuk tanımazlığın seçme ve seçilme hakkını keyfi olarak ortadan kaldırması bakımından hukuk güvenliği ilkesine ve demokrasimize telafisi imkânsız zararlar vereceğini tarih önünde yetkililere bir kez daha hatırlatıyoruz.”

Bu sürecin en başından beri İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu’nun şu sözleri dikkat çekmişti:

“Herkes avukatların biat etmediğini bilecek!”

“Direneceğiz...”

“Direne direne kazanacağız...”

***

Sevgili okurlarım, demokrasi için, özgürlük için, bağımsızlık için, insanca bir düzen için, DİRENMEK, bırakınız anayasal ve yasal hak olmayı, en doğal insanlık hakkıdır!

Sorun sadece önümüzdeki seçimler değildir:

Sorun bir insanlık tarihi, bir insanlık onuru sorunudur!

Moralinizi bozmayın:

Haklı Demokrasi mücadelenizi ve Barışçı Demokratik direnişinizi gevşetmeyin...

Değişmenin motoru eğitim ve örgütlenmedir:

Elinizden gelen her türlü çabayı gösterin...

Barolara, avukatların direnişine destek verin! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları