Enver Aysever

Kendinden kaçabilir misin?

18 Kasım 2019 Pazartesi

Beyaz yakalı işçi” kavramı uzun süredir kullanılır halde. Ancak kavramın tarif ettiği kesim yazık ki “işçi” olduğunun farkında değil. Neo-liberal günler herkesi er ya da geç benzer acıyla baş başa bırakacak: “Hiçbir işe yaramama” duygusuyla! Yani? İyi okumuş, bir süre büyük şirketlerde üst düzey görev yapmış, belli ölçüde yaşam tutturmuş “beyaz yakalı” gün gelecek yapayalnız, çaresiz, işsiz, işlevsiz, belki de parasız kapı önüne konacak.

Çoğu farkındadır sanırım bu insanların ama yazık ki hakikatle yüzleşmekten korkar haldeler. Her gün, inatla aynı tutuma devam ediyorlar. Çocuklar özel okulda... Borç gırtlağa dayanmış halde... Ağır gerilim altında... İyi görünmek zorunluluğu ayrı dert... Derken, bir gün, iki dudak arasına sıkışan yazgısı karşısına dikiliyor beyaz yakalının: “Artık sana ihtiyacımız yok” deniyor. Öyle güzel kuruluyor ki tezgâh, iyi yazılmış bir teşekkür mektubu, son gün kesilen pasta, eline tutuşturulan çiçekle birlikte yolcu ediliyor...

Kuralsız kapitalizm altında ezilen beyaz yakalı işçi önlem alma konusunda en ufak çaba göstermiyor. Bireysel kurtuluş arayışının anlamsız olduğu görmek istemiyor. Biraz para biriktirip kapağı Ege kıyılarında bir yerlere atma arzusuna hemen “kitap kahve” açarım düşü ekleniyor. Gittikleri yerde mutlu olamadıkları gibi, geri dönüşün burukluğu da ekleniyor duruma. Salt “çalışma” üstüne kurulmuş, uzmanlığa dayalı yaşamı bir anda çöküyor beyaz yakalı işçinin! Durum bu, hazin! Asla örgütlenmeyi aklına getirmiyor mesela. Dahası, gelecek olan iktisadi krizin doğrudan hedefinin “o” olduğunun da farkında değil. Eğer bunu biliyorsa da susuyor. Geçici çıkarları zarar görmesin diye, düzenin işbirlikçisi oluyor!

Her gün, kendi sınıfından olanların sonunu tanıklık edip “Nasılsa benim başıma gelmez” diye düşünerek yaşamaya devam etmek tuhaf değil mi? “Gezi Dirilişi” hiç değilse biraz öğretmiştir nasıl bir tablo içinde olduğunu beyaz yakalıya diye umut etmiştim, yanılmışım. Herhangi değişim, gelişim söz konusu değil. Yazgıya boyun eğmiş halde bekliyor bu insanlar. Kendinden kaçmaya ısrarla devam ediyor beyaz yakalı işçi. Akşam dizilere sığınıyor, benzer lokantalarda yemek yiyerek vaziyeti idare ediyor. Temel sorun düşünsel oysa. Eline tutuşturulan “laik milliyetçilik” yalanının onu koruyacağını sanıyor. Oysa ait olduğu sınıfı bilmediği sürece sonuç değişmeyecek.

Siyasal İslamcılar hemen her alanı dönüştürmeyi başardı. Özellikle basındaki egemenlikleri siyasal çarpıtmayı kolaylaştırdı. Bağımsız, özgür gazetecilik şöyle dursun, vasat bilgiye bile ulaşmak kolay değil. Beyaz yakalı işçi bunu bildiği halde, hakikati aramıyor örneğin. Hâlâ “merkez medya” denen organların iktisat sayfası üzerinden dünya tahlili yapmakla meşguller. Lübnan’da ayaklanan halk, İran’da büyüyen toplumsal kriz, Morales’in devrilip iktidara İncil’in gelmesi hiç mi hiç ilgilendirmiyor onları. Sanal ya da sahte Cumhuriyetçilikle tekne yüzmüyor işte! Doların iniş çıkışı, borsa hareketleri insanı açıklamaya yetmez. Artacak göç dalgaları, önümüze konan otokrat ırkçı liderler ve sistemler rastlantı değil. Kendini özel/özerk ve dokunulmaz sanmak nasıl da gülünç oysa!

Dünya, öngörülmesi güç, çalkantılı bir sürece girdi. Daha çok kavga, çatışma göreceğiz. Bu durumdan salt kendi başının çaresine bakarak çıkmak olası değil. Bize dayatılan uyduruk gündemi elinin tersiyle itmeyi başarmak gerek. Sorun şu: Artık düşünmek yük geliyor insanlara, etik değerler ilgi çekmiyor ve elbette estetik de öyle. Oysa yaşanan cehennemin nedeni bu! Daha iyi yaşamak istiyor herkes, biri sorsa: “Nedir bu?” diye, yanıt var mı emin değilim.

Beyaz yakalılara yüklenerek uyarmam da rastlantı değil. Sistem onların üstünde yükseliyor, ne zaman sırtından atmaya karar verirler bu yükü, o zaman yeni bir başlangıç umudu doğar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları