Daha adil bir Türkiye mümkün mü?

13 Eylül 2021 Pazartesi

Elbette “mümkün”.

Hukukun emir kulu olmadığı bir Türkiye “mümkün”.

Ülkenin “bizden - sizden” diye bölünmediği bir Türkiye “mümkün”.

Hazine’nin nereye harcandığını açıklayan bir Türkiye “mümkün”.

Yanındakine servet dağıtıp geri kalanını açlığa mahkûm etmeyen bir Türkiye “mümkün”.

Yalansız, talansız, yağmasız bir Türkiye “mümkün”.

Eğer, Erdoğan iktidarı işbaşından uzaklaştırılırsa, böyle bir Türkiye “mümkün”.

Çünkü, artık açıkça ortaya çıkmıştır ki siyasal iktidar adım adım değil, koşar adım bir “İslam devleti” gerçekleştirmenin peşinde.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sözleri bu durumun ilanıdır.

İktidarı kaybedeceğini anlayan AKP iktidarı, son hedefini açıkça ortaya koymaktadır.

NEDEN HEDEF LAİKLİK?

Ali Erbaş’ın sözleri “laiklik ilkesi”nin hedef alındığını gösteriyor: 

“Dinin evine, siyasete, ticarete, adalete, yargıya girmesini istemeyenler var.” 

Laiklik ilkesi tam da budur.

Din toplumları, din hükümlerinin her alanda egemen olmasına dayalı, yönetimden hukuka, eğitimden günlük yaşama kadar her alanın bu hükümlerle yönetildiği toplumlardır.

Başta “Emir”, hukukun şeriat hükümleri, eğitimin medrese eğitimi olduğu, günlük yaşamın dinin emirleriyle yürütüldüğü toplumdur “din toplumu”.

İşte bu durumun engeli de “laiklik ilkesidir”.

Diyanet İşleri Başkanı, bu sözleri boşuna söylemiyor. Bu sözler bilinerek, istenerek açıklanan hedefi gösteriyor.

Peki, Ali Erbaş bu cesareti kimden alıyor?

Yanı başında duran partili Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’dan alıyor.

Bu sözler, bu hedef başından beri Erdoğan iktidarının ima ettiği, uygulamaya sokmaya çalıştığı amaçtır.

Şimdi artık giderayak son kozlarını masaya koyuyorlar.

Ali Erbaş bir suflördür. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözcüsüdür. 

NEREDEN NEREYE Mİ?

AK Parti kuruluşunda “muhafazakâr demokrat” kimliğinin arkasında yürümeye çalışıyordu. 

O zaman da “laik Cumhuriyetçi” olarak bizler, “Bunların gizli ajandası var” diyorduk, bize paranoya eleştirisi yönelten “liberal 2. Cumhuriyetçiler” AKP’yi destekliyordu.

AK Parti önce “demokrat” kimliğini terk etti, “otokratik parti” oldu. Başkanları Erdoğan’ın “otokrat” olma koşullarını oluşturdu.

Arkadan “muhafazakâr” kimliğini “siyasal İslamcı” olarak değiştirdi.

AKP başkanı R. T. Erdoğan, Hizb-i İslam lideri Gulbettin Hikmetyar’ın dizinin dibinden kalkıp İhvan-ı Müslimin’i rehber yapınca elbette “laiklik” ortadan kaldırılması gereken bir engel sayılacaktı.

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler), 1928 yılında Mısır’da Hasan el Benna tarafından kurulmuş bir örgüt. Din devleti kurulmasını amaçlayan, şeriatla yönetilen bir toplum tasarımı. Daha sonra Arap ülkelerinde de çatışmalara yol açacak bir “din ve şeriat” örgütlenmesi.

Laiklik elbette bu örgütün hedefi olacak.

Atatürk, laik bir ulus devlet kurarak bu ideolojinin hedefi sayılacak.

Ülkemizdeki Atatürk karşıtlığının ve laiklik düşmanlığının temelleri buraya dayanıyor.

BURADAN NEREYE?

Artık her şey açıktır.

Erdoğan iktidarı, AKP’yi getirdiği noktada bir “İslam devleti” hedefine yönelmiştir.

Ülkenin “bütün laik güçleri” -ki milyonlarca insandır, milyonlarca seçmendir- bu durumu görerek, bu durumu bilerek ortak bir güç oluşturarak “laik Cumhuriyet”i iktidara getireceklerdir.

Laik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan temeli geliştirerek günümüz uygarlığının onurlu bir üyesi olacaktır.

Bütün ülkeyi hiçbir ayrım gözetmeden (din, dil, ırk, etnik köken vb.) bütünüyle kucaklayan, barışçı, eşitlikçi bir gelişme yoluna sokacak “laik Türkiye Cumhuriyeti” ülkemizin tek kurtuluş yoludur.

Mücadele bu amaçla bu yolda yapılacaktır.

Erdoğan iktidarı, demokratik yollarla işbaşından ayrılacaktır.

Suflörlerin ve dublörlerin de işleri böylece bitecektir.

Şimdi ülkenin geleceği için işbaşına.

Ülkenin yurtsever evlatları.

Aydınlık geleceği bizler kuracağız...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları