Eylülde anımsamak...

18 Eylül 2021 Cumartesi

Eylül, hüznünü katarak gelir. Yapraklar ağaçlarla vedalaşır. Leylekler bile alıp başını gider uzak ülkelere. Doğa gibi insanlar da kendini geleceğe hazırlar. Kışlıklar çıkar dolaplardan. Çocuklar için ders zili çalar. Mutfaklarda son telaş... Şiire sığındığımız, sözcüklerle nefes aldığımız günler dizilir karşımıza. Ülkü Tamer’in, “Yazın bittiği her yerde söylenir!” dizesi bir karta yazılır ve Mehmet Rauf’un “Eylül” romanının arasına konulur. Hazan mevsimi, biraz da bitmiş yaz aşklarıdır.

*

Oysa bizim güzel ülkemize kanla gelir eylül... Takvim yaprakları eylülün 28’ini göstermektedir. Adana’da Atatürk Caddesi’nden silah sesleri yükselir. Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un makam aracı taranmıştır. Evinden yeni çıkmıştır Yurdakul. Oracıkta can verir. Araçta tam yirmi dokuz kurşun deliği saptanır. Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Emniyet müdürü öldürülür. Genceciktir. 37 yaşındadır. Ölümünden hemen sonra Pol-Der’li polis arkadaşları, “Kahrolsun Faşizm” sloganları atar; iş bırakma eylemi yapar. Çok değil, bundan kırk iki yıl önce Pol-Der’li polisler vardır memlekette. “Halkın polisi” olarak anılan Yurdakul’un ardından gözyaşı döken...

*

12 Eylül günü gelip çattığında, bu ülkede kardeşi kardeşe kırdıran dönemin nasıl inşa edildiği netlik kazanır. Planlı bir şekilde öldürülen bu ülkenin aydınları, düşünce adamları, gencecik çocukları, Cevat Yurdakul gibi Cumhuriyet sevdalıları mezara adeta darbeye giden yolu açmak için konulmuştur. Kara darbeyle hükümetin bütün görevleri askerin eline geçer. O gün başlayıp bugün hâlâ artçıları süren vahşetin boyutu rakamlara sığmayacak kadar büyüktür. Öte yandan ülke, Batı’ya bağımlı, liberalizme kucak açan, Türk-İslam senteziyle harmanlanan büyük bir dönüşüme koşar adım ilerlemektdir.    

Aradan otuz yıl geçtikten sonra bir başka “12 Eylül” çıkagelir. Geçmiş eylüllerin sonucudur yenisi de. İstenilen ülke modeli yaratılmış, “yeşil kuşak”la buluşturulması hedeflenen ülke bir başka referandumun kucağına atılmıştır. 

*

1989 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Camilo Jose Cela, “On Bir Futbol Öyküsü” kitabında olağanüstü bir mizah gücüyle futbolcu, antrenör ve taraftarların gizemli dünyalarını ele alırken büyülü gerçeklik dokusunu hiç kaybetmez. Kitaptaki epigraflardan biri hâlâ aklımda öylece durur: “Ölüm yaşlıları kapılarının önünde, gençleri ise sokakta avlar.”

Bizim gibi ülkelerin kaderinde hep genç ölümler mi var? Ölümün soğuk mevsimini, baharında yaşayan gençleri yahut en kıvamlı çağlarında yüzü toprağa erken düşen ölümleri, bitmeyen acılı zamanları anımsayınca Camilo Jose Cela beni kıskıvrak yakalayıveriyor.

Sonra son iki haftada yaşadığımız iki sanatçıya yapılan saldırı aklımıza geliveriyor. Biri Güvenç Dağüstün, diğeri Orhan Aydın. Biri eşsiz bir ses, diğeri yıllardır sahneye buluşan tiyatro ustası... Ya daha büyük bir felaketle karşılaşsaydık? Sonra ne olacaktı?  

*

Aydınlar ölür ama geride kalanların yaşamlarına pek bakılmaz. Kimse anlamak istemez; Sabahattin Ali öldürüldükten sonra eşinin kızı Filiz’i uyutmadığını... Ümit Kaftancıoğlu’nun çocuklarına bağlanması gereken maaşın esirgendiğini... Ailenin bu paraya kavuşmak için ne çileler çektiğini... Kimse görmez, iki yavrusuyla baş başa kalan Gül Erdost’u… Her hafta sonu kızlarından gizli İlhan Erdost’un sevdiği türküleri dinleyip ağladığını... 

*

Sonra yine bir roman, şiir yahut oyun düşer aklınıza. Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet mesela. Orada konuşur Hamlet. En ağır sözcükleri yüzümüze haykırarak. “Bir esinti uğruna, şan olsun diye, mezara gidiyorlar yatağa gider gibi. Birkaç dönüm yer savaşıp alacakları, orduların kılıç oynatmasına elvermez, ölülerin gömülmesine yetmez bir avuç toprak.”

Bir bakmışsınız hiçbir şey sığmamış artık yeraltına!

Yerüstüne de!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gezi notları 20 Nisan 2024
Yoksulların savaşı 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları