Seçim sürecinin pratiği üzerine...

06 Şubat 2023 Pazartesi

Millet İttifakı’nın bileşimine, ilkelerine yönelik eleştiriler büyük ölçüde tamamlandı. Şimdi seçim sürecinin pratiği üzerinde yoğunlaşmak, ayrıntılarıyla ilgilenmek gerekiyor. Artık öncelik (muhalefetin adayı kim olursa olsun) rejimin temsilcilerinin kaybetmesini, seçimlerin hile hurda karışmadan yapılabilmesini sağlamaktır.

SEÇİM GÜVENCESİNİN İKİ BOYUTU

Uluslararası basında da yorumcuların sık sık vurguladığı gibi “Erdoğan seçimleri kazanmak için elindeki, devlet aygıtı da olmak üzere, tüm araçları kullanacaktır”. Bu seçimler yalnızca Erdoğan’ın geleceğine, onun tarihteki yerine ilişkin değildir. Bu seçimler, rant düzeninden beslenen kişi ve tabakaların, siyasal İslamın toplum üzerindeki ideolojik, pratik (günlük yaşama, cinselliğe, beden estetiğine ilişkin), ekonomik ve siyasi baskısının da geleceğiyle ilgilidir. 

Bu seçimler “süreç olarak faşizmi”, durdurma hatta (belli koşullar gerçekleşebilirse), geriletme olasılığını gündeme getiriyor. Ancak, bu seçimler “süreç olarak faşizmi” tamamlayacak potansiyellere de sahiptir. Ne yazık ki ikinci olasılık hâlâ çok güçlüdür.

Bu bağlamda, öncelikle, seçimlerin hile hurda karışmadan yapılabilmesini güvenceye almak gerekiyor. Bu sorunun iki boyutu var. Birincisi pratik: Sandık başında oyların kullanımını ve sayılmasını denetlemek, korumak için örgütlü bir yapılanma, elektronik ve fiziki bir ağ oluşturmakla ilgilidir. Muhalefetin yeterli sayıda ve kararlı personeli harekete geçirmeyi başarması gerekiyor. CHP ve İYİ Parti’nin kendi kadrolarının ötesinde sol-sosyalist hareket sürece mutlaka fiilen katılmalı, görev üstlenmelidir. “Sosyalist Güç Birliği” ve Emek Özgürlük İttifakı arasındaki diyalog ve eşgüdüm büyük bir önem kazanıyor. 

Bu da bizi ikinci boyuta, “hava” sorununa getiriyor. Muhalefet, siyasetin öncelikle bir güç gösterme, güven verme pratiği olduğunu asla unutmamalıdır. Muhalefet seçimlere hile hurda karışmasına izin vermeyecek bir güce ve kararlılığa sahip olduğunu, “seçimleri çalmaya” kalmanın (çalmaya yönelik türlü oyun ve provokasyonların) çok yüksek, hatta ülkenin bekasıyla ilgili bir risk yaratacağını hem seçmene hem de rejime göstermeyi başarmalıdır. Bunun, için de tüm toplumun açık seçik görebileceği bir hareketlilik yaratmak, “gelmekte olan engellenemez” duygusunu egemen kılmak gerekir. Seçmen sandığa rejimin çoktan kaybettiğini bilerek gitmelidir.

Sosyalist Güç Birliği ve Emek Özgürlük İttifakı arasındaki diyaloğun, pratikte bir eşgüdümün gerçekleştirilebilmesi bu “havanın” yaratılmasına, niceliğin çok ötesinde niteliksel bir katkı yapacaktır. Bu başarılabilirse, bu başarının yaratacağı deney ve özgüven, seçimlerden sonra, “süreç olarak faşizmi” geriletmek, olası bir “Thermidor” (Büyük sermayenin hegemonyasının restorasyonu altında siyasal İslamın pasif devrimini durdurup kazanımlarını konsolide etmek) projesi engellenebilir, demokratikleşmenin önü açılabilir. Dahası bu “eşgüdüm”, Millet İttifakı hükümeti, ekonomik ve siyasi krizle hatta, Giovanni Arrighi’den ödünç alırsak, bir switching crisis (bir rejimden öbürüne geçişte, eskisinin dirençlerinin yarattığı kriz) ile boğuşurken, siyasal İslamın geri gelmesini önleyecek ve türlü yeni olasılıkları ve olanakları güçlendirecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları