CHP’nin iktidar yolu, ancak ‘örgütçülükle’ açılabilir

04 Ağustos 2020 Salı

- Medyadan otomobil fabrikasına işçi, iktidarların (ve darbelerin) getirdiği birçok faşizan önlemlerle “patronun kulağından tutup kapının önüne koyabildiği” köleler haline getirilmişse,

- Piyasa (ve yeni kapitalizm) iktidar yandaşlığı ile “haksız rekabetin egemen olduğu bir düzensizlik ve çarpıklık içine sokulmuşsa”,

- Çiftçi, “kamu kuruluşlarının desteğinden tamamen koparılıp” dünya tekellerinin ve yandaş aracıların at oynattığı bir belirsizlik içine sürüklenmişse,

- Kamu bankaları, iktidarın kasası haline getirilmişse,

- Köyün muhtarı, köy halkının muhtarı olmaktan çıkıp, toprak ve köy ağalarının yanında, iktidarın da emir komuta zinciri içine sokulmuşsa,

- Ve hatta hatta, siyasal partiler, bir tek parti liderinin emrine girmişlerse, CHP için tek iktidar yolu, çıkar gruplarının, kamu yararı doğrultusunda örgütlenerek güçlü hale getirilmelerinden geçer.

Kurultay sonrası CHP’nin iktidarı, “bütün sivil toplumsal örgütlerin (ve yeni kurulacak olanların) fiilen bu uygulamaya girmeleri ile sağlanabilir”. Fikirleri kuramsal olarak ifade etmek, doğrudan sadece söz etmek yetmez: eskiler “lafla peynir gemisi yürümez” demişler, işte bunun için.

Çiftçiden esnafa, işçiden memura CHP’nin parti örgütlerinin “uygulamada örgütlenmelerini sağlayacak bir biçimde yeniden genişletilmeleri” gerekir: çiftçi, esnaf, işçi hatta sermayedar ile birlikte, “nasıl örgütlenip demokratik bir güç haline gelebileceklerini ortaya koyması” zorunludur.

CHP’nin parti örgütlerinin sahada, sadece “doğru sözleri söylemek”ten öte, kamu yararına ve çıkar grupları yararına doğru şeyleri fiilen uygulatmak için, yeni bir eylem planı hazırlamaları artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Örgütlü hale gelmeden ne işçi, ne çiftçi, ne esnaf, ne memur güçlü hale gelebilir. Çünkü örgütlenmek güç demektir, güce ulaşmak demektir. Örgütlenme yoksa güç de “sıfırdır”.

İktidar, muhalefetin bu zaafı karşısında, siyasal İslam ideolojisi şemsiyesi altında, dini (ve dinci) örgütleri sahaya çıkararak “muhalefetin dolduramadığı bu alanı, çakma bir biçimde doldurmaktadır”.

Muhalefet ise sadece “doğru lafları” söyleyerek, halk bizim sözlerimizden doğruları görsün, “başının çaresine baksın” demeye getirmektedir. Ve bu yüzden de kâğıt üzerinde haklı olmasına karşın, “toplumsal örgütlenmeleri başaramadığı için”, kamu yararı ve demokrasi zaafları ortaya çıkmaktadır.

İktidara gelmek için, demokratik toplumsal örgütlenmeler yolu ile önce, “çıkar gruplarının fiili gücünü, onların örgütlenmesini başarıp arkanıza alacaksınız”: onların örgütlenmelerini fiilen sağlamak için de, “örgütlenme çalıştayları” oluşturacaksınız: çiftçi, esnaf, işçi, memur ile buluşup bunun yollarını fiilen birlikte üreteceksiniz. Danışmanlıktan öte, uygulamayı birlikte yürüteceksiniz.

Yoksa, “ben doğru lafları ettim, artık siz de aklınızı başınıza alın” demek, yasak savmak ve aptalı oynamaktan başka bir işe yaramaz.

Siz bu meydanı boş bıraktığınız için onlar, 400 yıl öncesinin lafları ile ortalığı doldurup işi “kurtuluş ve bağımsızlık savaşı düşmanlığına kadar götürebiliyorlar”. Bu cüreti onlara, sizin bıraktığınız boşluk ve zaafınız veriyor.

Bu nedenle, “sadece doğru lafları söylemek yetmez, kamu yararı doğrultusunda, demoratik sivil toplumsal örgütlenmeleri, geniş kesimlere yayarak yürütmeniz gerekir”.

Yüzde onluk radikal şeriatçı kesimi hiçbir zaman ikna edemezsiniz: ama geri kalan büyük çoğunluğu sivil toplumsal örgütlenmeler doğrultusunda fiilen ikna ederseniz kesin olarak kazanırsınız.

Yeter ki elinizdeki kartları kullanmasını bilin: onlar, yüzde on ile bile, bu işi fiilen yürütebiliyorlar…Ve tabii, siyasal İslamı el altından, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için kullanan emperyalizme de “açıktan ve net bir biçimde karşı olduğunuzu ortaya koymanız gerekir”: çünkü onlar da BOP ile Türkiye Cumhuriyeti’ni, Afganlaştırmak ve Iraklaştırmak istiyorlar. Sivil toplumsal örgütlenmelere onlar da karşılar.

Ve bendeniz…bir bayram günü, dağın başındaki bir zeytin ağacının altında bu satırları kaleme alıyorum. Önümde de kendi ellerimle diktiğim kaktüsler var. Çiçek bile açmışlar. Geçmiş yıllarda kalan Ingrid Bergman’ın “Kaktüs Çiçeği” filminde olduğu gibi…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları