Bach, New York Filarmoni’nin başına gelse

30 Ocak 2019 Çarşamba

Geçen haftaki BİFO’nun şefi Rengim Gökmen’di. 2006’dan beri topluluğu ilk kez yönetiyordu. Bu kez topluluğu gençleşmiş, dinamik ve enerjik bulmuş. Konser Respighi’nin Roma Bayramları adlı yapıtıyla başladı. BİFO, sahnenin alabildiğince kalabalık hatta sahne dışına taşan çalgıları da içeren kadrosuyla ve eserin dinamiklerinde doruklarda gezinen görkemiyle sarsıcı bir dinleti sundu. Ardından ünlü çellist Mischa Maisky, Dvorak’ın ünlü viyolonsel konçertosuna solist oldu. Onunla 2011’de yaptığımız bir söyleşide yılda en az 100 konser verdiğini söylemiş, ayrıca CD ve DVD kayıtları, oda müziği grupları ve festivallerle yoğun gündemini anlatmıştı. Konuşmanın sonunda, çocuklarım ben görmeden büyüyor, diyerek yakınmıştı.
Son yıllarda çok tartışılan otantik icraya bağlılık konusunda da şöyle demişti:
“Otantik duygulara çok inanıyorum ama Bach’ı 200 yıl öncesindeki gibi çalmıyorum. Dünya üstünde değişik inançlar, değişik kültürler, değişik gelenekler var. Müzik yapmak da böyle. Kimse kendi yolunun doğru olduğunu iddia edemez. Tolerans gerek, değişik yorumların tümünü kucaklamak gerek. Bu büyük bestecilerin hepsi zamanın çok ötesini görmüşler. 1720’de Herr Schmitt’e uçak pilotu mu olmak, yoksa ayakkabıcı mı olmak daha ilginç gelirdi? O tarihte uçaklar olmadığından ayakkabıcılığı seçecekti. Şimdi de Bach’ı New York Filarmoni Orkestrası’nın başına getirsen, kimbilir belki de o yine kendi küçücük topluluğunu yeğ tutacaktır.”
Maisky’ye konser sırasında neler etkin olur, diye sorduğumda uzun bir liste vermişti:
“Birlikte müzik yaptığınız diğer solistler, orkestra elemanları, şef, akustik, salonun genel atmosferi, dinleyici ve sizin kendi ruh haliniz!”
Geçen haftaki konserde herhalde yorgun bir ruh haline sahipti. Yılların tecrübesiyle yarattığı güzel tını ve o müthiş teknik tartışılmaz. Ama Maisky, o konuşmanın üstünden geçen zaman içinde belli ki sahneden sıkılmaya başlamıştı.

Müzik kitaplarının arasında
Serhan Bali’nin yazdığı Müzikte Romantik Dönem Bestecileri-Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan basılmış. Romantik dönem gibi müzik meraklılarının en sevdiği çağı, 1800-1900 arasını ele almış. Bu çalışması bir zamanlar Tempo Dergisi’nin eki olarak ortaya çıkmış, şimdi genişletilmiş haliyle 559 sayfalık bir kitap. Önsözde Romantik Dönem’in en sevilen müzik çağı olduğunu, ünlü bestecileri kadar gölgede kalanları da kitaba aldığını söylüyor. Bir de bestecilerin tanınmamış yüzlerini anekdotlarla alımlı hale getirmiş. Okura çabucak bu dönemi kavraması için 10 soruyla kitaba başlıyor: Romantik sözcüğünün kökeni, bestecinin toplumsal statüsü, zamanın çalgı teknolojisi, orkestranın doğuşu, edebiyat ve resim sanatının ilişkisi, gibi faydalı bilgiler. Bir de her bestecinin maddesine alımlı başlıklar eklemiş: Ruhunu Şeytana Satan Kemancı, Alkolizmin Pençesine Düşmüş Dahi, gibi. Renkli kutular içinde o bestecinin özel yönleri mercek altına alınmış.
Ancak eğlenerek, bilgilenerek okuduğumuz bu çalışmanın bir belgesel, kaynak kitap olarak nitelenmesi zor. Çünkü arkasında bilgilerin alındığı bir kaynaklar listesi yok. Hiçbir bilgiye dipnot verilmemiş. Kitabın kendi içinde referans verebileceği bir dizin de yok. Bunlar eklenirse bu çalışma daha ciddi bir kimlik kazanacak, başkalarının da referans gösterip kullanmasına yol açacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları