Feyzi Açıkalın

Hayvansevmezlik…

18 Haziran 2018 Pazartesi

Ülkemizde, insanların diğer canlılar ve çevresiyle ilişkisi sorgulandığında artık, “Hangi Türkiye?”  diye söze başlamak gerekiyor.

Kötülüğün, tahripkârlığın, canlı sevmezliğin, yaşama düşmanlığın sıradanlaştırıldığı bir yüzdeliğin davranışı üstünden mi değerlendirme yapacağız, yoksa diğer dilimden mi yürüyeceğiz?
Konuyu bölgesel düzeyde mi tartışacağız, sınıfsal temelde mi? Eğitim düzeyi mi, modernlik mi yoksa dini referanslar mı ağır basacak?

Uygarlığa dair eğilimlerin eskisinden çok daha hızlı yansıyışı, hayvan ve doğa sevgisi başta olmak üzere Türkiye’deki insani ilişkileri istemeden de olsa etkilemekte midir?
Tarihsel açıdan özetlendiğinde, Türk insanının hayvanla ilişkisinin yarar ilkesi üstünden gittiği anlaşılıyor. Avını tutup getiren şahin, faresini yakalayan kedi, ötüşüyle huzur sağlayan kafesteki kanarya, yine avlanmada kullandığı köpek itibar görmüş olmalı.

Anadolu insanı yük götüren devesi, tarlasını sürdüğü öküzü, sütünü sağdığı ineğiyle koyun koyuna yatmış neredeyse. Malını, sürüsünü koruyan köpek ise, evine almasa da onun vazgeçilmezi olmuş.
Köpeği kendisini koruma işlevi görürken, bir başkasını da ürkütmüş. Örneğin, Türk köylüsü köpekten çok korkar. Bir tarla yanından geçerken, hep elinde büyücek bir taş gizlidir köylünün. Köpek saldırırken en azından yere çömelip sabit durmayı ondan öğrenmişizdir.
Sahibinin ondan katıksız itaat beklediği, sevgisini paylaşmadığı, karşılıklı alışveriş oluşturmadığı yalnızca bir ittir köpek. “İt” değersizlik ifade eden bir kelimedir…

Kentlerde bilincin yükselmesi doğa ve hayvan sevgisini de beraberinde getirmiş. Oysa kırsal yaşam bundan nasibini, beklenenin aksine almamış. Daha birkaç on yıl öncesine kadar, turizm kasabalarında bile belediyeler tüfekle köpek itlafı yapmış.
Özenle beslediği, eğittiği(!) köpeğini döğüşlere götürüp katlettiren de, son birkaç gününde de olsa, çocuğunun sevgiyle beslediği kurbanlık koyunu, yine onun gözü önünde kesen de ne yazık ki bizim insanımızdır.

Ata sporu bellediği atçılığı göğe çıkarıp, onu faytona koşup işkence çektiren de, ne yazık ki öyle…
Kırsaldan ve kent varoşlarından hayat bulan son 16 yılın siyasal İslam’ı, “bulaşıcı sevgisizliğini” doğa ve hayvan üstünden de yürüttü. Hatta bu anlamda da ayrımcılığa giderek, sanki  benzersiz bir insan sevgileri varmış gibi, hayvana gösterilen ilginin insana gösterilmeyişi yanlış örneğiyle saldırdı.
Siyasi iktidar baskısından bunalıp ev hayvanının sevgisine sığınan kentlerdeki vatandaş, bu davranışıyla küçümsendi. Oy devşirdiği kesim aksine, hıncını hayvandan almaya devam etti.
Sadece hayvanı, insanı değil, bu ülkenin taşı toprağı da sevgiye hasret. “Öğretilmiş düşmanlıktan” kurtulduğunda Anadolu insanı normaline dönecek. Karşısındakiyle; insanla, hayvanla, bitkiyle ilişkiye geçerek zenginleşecek, o kadim dinginliğine ulaşacak… Az kaldı…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları