Anılar Öğretir mi?

24 Kasım 2013 Pazar

Kişisel tarihiniz yaşadığınız ülkenin tarihiyle örtüşüyorsa, siyasetin bire bir tanığıysanız, kimi zaman da içindeyseniz, anlattıklarınız artık sizin kişisel tarihiniz olmaktan çıkar. Altan Öymen’in, Altan Abi’nin dört kitapta toplanan, devamını beklediğimiz anıları da işte bu türden. Özellikle “... ve İhtilal” adını koyduğu dördüncü kitap günümüzün siyasi tablosunu anlamak bakımından da ilginç anılar içeriyor. Dördüncü kitap, nasıl planlandığı, nasıl gerçekleştirildiği daha sonra ortaya çıkan 6-7 Eylül 1955 olayları ile başlayan ve 27 Mayıs’la sonlanan tarih kesitinin ibretlik olaylarını anlatıyor.
İbretliktir, çünkü yaşadığımız son 10 yılın o yılların bir tür tekrarı olduğu izlenimine kapılıyor insan. Pek çok bakımdan bugün yaşadıklarımızın tarihin o kesitinde neredeyse aynı şekilde yaşanmış olması, Türkiye’de siyasetin geçmişten dersler çıkarmadığını mı anlatır, yoksa gücün, iktidarın sihirli değneğinin hep aynı oyunu oynadığını mı gösterir bilemedim.
Ama benzerlikler çok çarpıcıdır.

***

O yılların şöhretli muhaliflerinden Osman Bölükbaşı’nın şu sözlerini kitaptan aktarmak, herhalde bu benzerliği kanıtlamak açısından yeterli olacaktır. Şöyle diyor Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin lideri Bölükbaşı Meclis’te yaptığı konuşmada: “Demokrat Parti başındakiler halkın rağmına da olsa işbaşında kalabilmek için memleketteki bütün muhalefet kuvvetlerini ve mukavemet yuvalarını kırmak, dağıtmak istiyorlar. Üniversite bir yolla susturulmuştur, adliye cihazına, iktidarın arzusu dışında iş yapamayacağı anlatılmıştır. Barolara kılıcın ucu gösterilmiştir. Şimdi de bu kanunla matbuat ve söz hürriyeti itaat altına alınmakta ve tenkit müessesesi yok edilmek istenmektedir. Yakında getirileceğindan bahsedilmekte olan umumi içtimalara (toplantılara) dair kanunun tadili ile de toplantı hürriyeti ortadan kaldırılacaktır.” (sy. 317)
Bölükbaşı’nın söyledikleri daha sonra bir bir gerçekleşti. İş muhalefin toptan susturulmasına, Meclis’te kurulan Tahkikat Encümeni’ne mahkeme yetkilerinin tanınmasına kadar uzandı.

***

Bölükbaşı’nın sözünü ettiği toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin yasanın görüşülmesi sırasında, yapılan konuşmalar da günümüzdeki kimi gelişmelere ışık tutabilir. İktidar milletvekilleri, muhalefet Meclis’i terk ettiği için kendi aralarında tartışıyorlar: Yasa teklifinin 13. maddesi gösteri yürüyüşlerinin silahla nasıl dağıtılacağını esasa bağlıyor. İktidar milletvekili Kemal Balta “itiraz” ediyor: “Efendim, hakikaten bu maddenin nihayetindeki fıkra, zabıta amirine ihtardan sonra bunu dinlemezlerse gelişigüzel silah kullanılması yetkisini veriyor, ki doğru değildir. Gelişigüzel silah atılırsa suni taksiri olmayan vatandaşlara yazık olur. Bunun için silah atılacaksa toplantıyı tertip edenlere tevcih edilmesini teklif ederim.” Ahmet Hamdi Sancar yanıtlıyor: “İhtara rağmen, su serpilmesine, göz yaşartıcı gaz sıkılmasına rağmen çekilmeyen bir kimsenin mütemerrit (dikbaşlı) bir suçlu olmadığını kim iddia eder. Kanuna karşı gelen şuursuz bir kitle ve son derece muannit (inatçı) bir topluluğa bundan daha müessir bir çaba düşünmek imkânı yoktur.” (sy. 351)

***

Biliyorum şimdi günümüzün ölümle sonuçlanan, göz çıkartan olaylarını düşünüyor ve “ne kadar ilerlemişiz” diyorsunuzdur. İşte tam da bu nedenle Altan Abi’nin kitabı yalnızca o günleri anlamak için değil, bu günleri anlamak, “ne kadar ilerlediğimizi” görebilmek için de okunması gereken bir eserdir.
Anı kitapları her zaman çekicidir, kendilerini okuturlar. Herkes için öyle midir bilemem ama öğreticidirler de. “...ve İhtilal”i okuyanlar içtenliğin ve tarihe nesnel tanıklık etmenin, üstelik günümüze ışık tutmanın en güzel örneğini okumuş olacaklardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları