Katı Olan Her Şey...

05 Ağustos 2018 Pazar

Rejimin değiştiğinden, devletin de buna göre yeniden yapılandırıldığından söz ediliyor. Konu üzerinde ısrarla durmamızın ya da durulmasının nedeni yurttaşların devlet karşısındaki konumunu açıklığa kavuşturmak içindir. Çünkü bilindiği gibi devlet-toplum, devlet-yurttaş ilişkisi ancak devletin sınıflar karşısındaki konumunun ışığında anlaşılabilir.

***

Devletin yeniden yapılandırılması, somut olarak her gün yayımlanan kararnamelerle kendini gösteriyor; bunları yukarıdaki bakış açısıyla irdelemeye, bireyin-toplumun yeniden yapılandırılan devletle ilişkisini, kararnameler, yasalar karşısındaki konumunu anlamaya çalışıyoruz. Bu önemlidir, çünkü devletin yeni yapısı, biçimi yurttaşların haklarını, sınıfların karşılıklı ve devletle ilişkisini de belirliyor.

***

Nasıl bir devlet yapısı ile karşı karşıyayız? Yurttaşlar öncelikle bu sorunun yanıtını bilmek, bulmak isterler. Genel olarak devlet teorileri devletin sınırlayıcı, baskıcı karakterinin tanımın olmazsa olmaz çizgisi olduğunu kabul ederler. İster liberal ister Marksist olsun teori, bireyin devlet karşısındaki konumu, sınırlar ve o sınırların nereye kadar zorlanabileceği sorusu ile ilişkilidir.

***

Günümüzde fazlaca tartışma konusu olmayan, kabul gören gerçek, devletin her koşulda egemen sınıfların aracı olduğu, sınıflar içi ve arası ilişkileri düzenleme amaçlı “görece özerkliğinden” söz edilse bile bu özerkliğin geçici, sınırlı olduğudur. Peki bizim yeniden yapılandırıldığından söz ettiğimiz devlet bu açıdan nasıl bir devlettir? Karmaşık bir konu değil; devleti yeniden yapılandıranların, yönetenlerin sık sık söylediği gibi ilişki klasik çerçevenin içindedir, veciz bir ifadeyle, olağanüstü haller grev olmasın diyedir, “görece özerklik” sanıldığından daha dardır.

***

Görece özerkliğin yeniden yapılandırmadaki anlamı ise, belirli sermaye kesimlerinin yeniden yapılandırma karşısındaki tutumuna göre davranılacağını, bunun bir anlamda “yasallık” kazanacağını göstermesidir. Kısacası çizilen çerçeve farklı sermaye guruplarına “yol” gösteriyor. Bu konuda rejimin gereksinimlerinin yönlendirici, etkin olduğunu, örneğin medya üzerinde etkili sermaye grubunun çok da kolayca tasfiye edilebildiğini gördük. Belirli sermaye gruplarına ise kapı ardına kadar açılıyor. Bunun nedeni yeni devletin kendisiyle ilişkisi konusunda kuşku duymayacağı bir sermaye kesimine olan gereksinimidir.

***

Peki yeni devletin öteki sınıflar, halk sınıfları ile ilişkisi nasıl olacak, nasıl biçimlenecek? “Bekleyelim görelim” diyenler var ama konu tartışma konusu olabilecek kadar karmaşık görünmüyor. Devletin sınırlayıcı, baskıcı karakteri olağanüstü hal yöntemlerinin kalıcılaştırılması ile en çok bu kesimler üzerinde önceki dönemlere göre daha ağırlaşmış olarak kendini gösterecektir.

***

Batı ülkelerinde baskının “demokratik ikna” yöntemiyle kendini kabul ettirdiğini biliyoruz. Türkiye’de ise hayatın baskı ve zorun kurumsallaşması yöntemiyle “katılaştırıldığına” tanık oluyoruz. Karşımızda kendine belirli hedefler koymuş, bu hedefleri temel hak ve özgürlükleri sınırlayarak gerçekleştireceğini ilan eden, bir zamanlar literatürde de farklı bir kapsamda adı geçmiş “işletmeci devlet” tanımına özenen bir rejim var.

***

Farklı siyasal kümelenmelerden, partilerden başlayarak, halk sınıflarının da her gün biraz daha devletle ilişkisini somutlaştırması, kendine çizilen alanın darlığının, sınırlılığının bilincine varması beklenebilir.
Evet doğru, şimdi her şey “katılaşıyor”, ama tarihsel gerçek, donmuş ilişkilerin uzun boylu yaşayamayacağı, katı olan her şeyin sonunda buharlaşacağıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları