Sonsuz bir cenaze töreni içindeyiz

16 Ocak 2022 Pazar

Yukarıdaki başlığı çok sevdiğim tiyatrocu bir dostumun Facebook sayfasından aldım. Teşekkürler Ragıp Yavuz. Yaşadığımız günleri daha güzel ifade edemezdim. 16 Ocak’ta daha önce İzmir Büyükşehir Belediyesi Fuar Galerisi’nde sergilediğim fotoğraflarım şimdi de Ataşehir Belediyesi Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde sergilenmeye başlıyor. Serginin adı: “Pandemiye İnat; Işıl Işıl”. Ağır pandemi döneminde canım sıkıldığı için cep telefonumdan çektiğim, evimi süsleyen dünyanın her yerinden gelmiş objelerden oluşuyor. Şimdi hepiniz Işıl reklam yapıyor diyeceksiniz, keşke öyle olsa, keşke 70 yaşımdan sonra edindiğim bu yeni beceriden içim içime sığmasa, coşsam. Ne yazık ki sadece Enes Kara’nın cemaat yurdunda ve baba ocağında yaşadığı zulmü anlatan mektubuna ve aynı gün eski nişanlısı tarafından lokantada öldürülen avukat Dilara Yıldız’ın fotoğraflarına bakıp duruyorum. Ve sürekli bir bilimkurgu senaryosu bana eşlik ediyor. Ve bu bilimkurgu senaryosuna sizleri de dahil etmek istiyorum.

Karanlık bir gece düşünün, vampirler bulundukları karanlık dehlizlerden tek tek çıkıyorlar. Yüzlerinde iğrenç bir gülümseme, çok memnunlar, çünkü en çok çocuk kanını severler ve sokaklar, deniz kıyıları, morglar çocuk cesetleriyle dolu. Bir bölümü, ülkenin karanlık yollarından geçip çocuk cesetlerinin yığıldığı buzhanelere giriyorlar. Buzhaneye girdiklerinde bir sevinç çığlığı atıyorlar, çocuk cesetlerinin yanında, gencecik kadın cesetleri de var. En sevdikleri kan bu! Kadın kanı! Çünkü bu kanı emdiklerinde kendilerini çok güçlü hissediyorlar. Çığlıklar atmaya devam ederek buzhanenin ölü ışığı altında, yuvarlak bir çember yapıyorlar. Vampirler arasındaki hiyerarşiye göre, öncelik fetvalarla yaşayanlarda, onlar özellikle genç kızların bekâret kanına düşkünler. İşlerini görmeye başlıyorlar. Buzhanedeki ölüler arasında iş kazalarında ölenler bir yığın halinde duruyor. İşverenler baştan belirlemişler, işçilerin kanları onların. Şöyle diyorlar: “Bunca zaman onları biz besledik, bizimdirler!

Vampirlerden bir başka grup, bir deniz kıyısında karanlığın içinde, az sonra batacak bir botun, sulara yolladığı çocukların, kadınların, erkeklerin boğulmuş cesetlerini bekliyor. Cesetler soğumadan, işlerini görmeleri gerek. Evet bot batıyor, kıyıdakiler botun battığını görünce, birbirlerini tebrik ediyorlar. “Zavallı saflar, bu botu sağlam sanıyorlardı, ne biçim aldattık onları!” Sonra hep birlikte bekliyorlar, az sonra içine mantar yerine, alçı koydukları can yelekleri denize düşenleri aşağı doğru çekecek, sular küçücük çocukların ağızlarına burunlarına dolacak ve o küçük çocuklar ölecek. Vampirler ellerini ovuşturarak bekliyorlar. Bir yandan da hesap yapıyorlar, daha ne kadar, kolayca batan can yeleği yapabiliriz diye. Bu işin müptelası oldular, mülteci kanı emmeden yaşayamaz oldular.

Vampirlerin bir kısmı, kocaman bir uçak gemisinden çıkarma yapıp ellerinde listeler, kentlerin içine dağıldılar. Şef vampirleri, o gün kanla duş yapmak istiyor. Canı okumuş yazmışların kanını istiyor. Emir büyük yerden, yardımcılar okumuş yazmışların adreslerine gidip kapıyı vuruyorlar. Kapıyı açan kişiye “Hazırlan gidiyoruz” diyorlar.

Vampirler doymak bilmiyorlar, kan emdikçe emmek istiyorlar, birden akıllarına karanlığın en karanlık olduğu kömür madenleri geliyor. Hep birlikte madenlere hücum ediyorlar, büyük gürültülerle madenlerin zaten çürük asansörlerini kapatıyorlar ve savunmasız madencilerin kanlarını emiyorlar. Zevk çığlıkları ölen madencilerin evlerine, yatak odalarına doluyor ve anneler çocuklarını sedirlerin altına saklıyorlar. Çünkü biliyorlar ki vampirler doymaz.

Bu satırları okuduğunuzda benim çıldırdığımı düşünüyor olabilirsiniz. Hayır, aklım çok başımda, ben sadece bir bilimkurgu senaryosu yazıyorum. Bu bilimkurgu senaryosunda dünyayı yönetenler artık maskelerini indirmişler, birer vampir olduklarını artık gizlemiyorlar ve geceleri hiç durmadan insan kanıyla besleniyorlar.

Ancak hikâyemiz devam ediyor, bir grup insan da vampirlere karşı mücadele etmek gerektiğini, aksi takdirde dünyanın yok olacağını düşünüyor. Peki, nasıl mücadele edecekler? İşte ben burada biraz zorlanıyorum. Önce birbirlerini tanımaları için onlar arasında bir işaret geliştiriyorum. Bulduğum en etkileyici işaret el ayasında dünyanın her dilinden “barış” yazmak. Bu öyle bir mürekkeple yazılacak ki onu sadece yüreğinde insan sevgisi yaşayanlar görebilecek. Vampirler ne kadar uğraşsalar da bu mürekkebin sırrını çözemeyecekler. Çünkü onlar kanla besleniyorlar ve sadece karanlıkta görebiliyorlar. Oysa mücadeleye karar verenler her gün şafak sökerken, birbirlerine dokunmak, yeni bir mücadele biçimi bulmak için dağların doruklarında, kentlerin sokaklarında, nehir kıyılarında, denizin ortasında buluşuyorlar. Tam şafak sökerken vampirlerin gözleri kör olduğunda! El ayalarını birbirlerine doğru uzattıklarında, o sihirli mürekkebin dalga dalga çoğaldığını görüyorlar, hissediyorlar. Ve gökyüzünde “barış” sözcüğü her dilden yazılıyor. Vampirlerin koyu karanlığına inat!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları