Leyla Tavşanoğlu

Sosyal demokrasinin iktidarı

28 Eylül 2014 Pazar

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Burhan Şenatalar partisinin genel seçim hedeflerini anlattı:

Biz iktidara gelelim ve Türkiye’de sosyal demokrat bir düzen kuralım istiyoruz. Bu çok ciddi bir iddia. Bu, yaşamını sosyal demokraside sürdürmüş bir sürü insan için hayatımızın iddiası.
Ülkede rant paylaşımı soygunu yaşanıyor. Bu korkunç oyunun neresinden dönersek kârdır. Ekonominin bu kadar keyfileşip kuralsızlaşmasına dur demeliyiz.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Burhan Şenatalar, ana muhalefet partisinin iktidar olmak ve Türkiye’de sosyal demokrasiye dayalı bir düzen kurmak için kolları sıvadığını söylüyor. AKP’nin hukukun üstünlüğünü tanımaz, her türlü yasal düzenlemeyi hiçe sayan politikalarıyla ülkeyi on yıl öncesinden bile daha kötü duruma sürüklediğini vurguluyor. Şenatalar, bütün devlet politikasının kayırmaya yönelik olduğuna işaret ederek bu kayırmaların da genelde yandaş şirketleri nemalandırdığının altını çiziyor. “Bu gidişe son vermek için iktidar olmalıyız” diyor.
- Kamuoyunda CHP’nin gerektiği gibi muhalefet yapmadığı hatta iktidara alternatif bir parti olmadığı algısı var. Bir kesim CHP’nin iktidar olmayı istemediğini bile düşünüyor. Siz bu algıya ne diyorsunuz?
B.Ş.- CHP tabii ki iktidara gelmeyi istiyor. Yeterli muhalefet yapıp yapmadığını ayrı tartışmak gerekir. Bir kere CHP yüzde 25’in üzerinde oy alan siyasi bir parti olarak iktidara gelme şansı olan bir parti ve iktidara gelmeyi de tabii ki ister.
Uzun süre iktidardan uzak kaldığı için projelerini gerçekleştirmek için ister. Ama bizim açımızdan en önemli konu 21. yüzyıla ayak uyduran bir Türkiye kurmak. Başka bir ifadeyle de Türkiye’de sosyal demokrat bir iktidar oluşturmak. Bizimki herhangi bir parti değişikliği meselesi değil. Biz iktidara gelelim ve Türkiye’de sosyal demokrat bir düzen kuralım istiyoruz. Bu çok ciddi bir iddia. Bu yaşamını sosyal demokraside sürdürmüş bir sürü insan için hayatımızın iddiası.
Bunun anlamı Türkiye’nin daha özgür olmasıdır. Şu anda çok açık olarak, on yıl öncesine göre özgürlüklerimiz çok daha fazla kısıtlanmış durumda, diyoruz. Bu son derece olumsuz bir gidişat. Merkeziyetçi, otoriter bir baskı rejimi Türkiye’de adım adım kuruluyor. Bu aynı zamanda aşırı muhafazakâr bir rejime doğru gidiş demektir. Buna dur demek için iktidar olmak zorundayız. Ama aynı zamanda bunu çok aşan çağdaş, birtakım Batılı ülkelerde gördüğümüz gibi bir düzen kurmak için iktidar olmak zorundayız.
Bugün eşitlik diye bir şey kalmadı. Birçok alanda eşitsizliklerin arttığını görüyoruz. Bu eşitsizlikler artarken devlet, hükümet eşitlikten uzaklaştırıcı bir rol oynuyor. Yani bütün iktisat politikası kayırmaya dayalı. Piyasa mekanizması diyorlar ama piyasa mekanizmasını çarpıtıyorlar.
Ayrıca hukukun üstünlüğü bugün artık sadece kâğıt üzerinde kaldı. Çok ağır bir skandal yaşadık. CHP buna çok ciddi tepki gösterdi. Ama toplumda umduğu kadar destek bulmadı.
- Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra parti başkanlığı ve başbakanlığı 28 Ağustos’a kadar bırakmamakta direnmesi mi?
B.Ş.- YSK seçim sonuçlarını açıkladıktan sonra Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğuna göre Başbakanlığı ve parti başkanlığı düşer mi tartışması başladı. AKP ve Tayyip Erdoğan bir taktik yaptılar. Süre kazanma yoluna gittiler. Aynı şekilde Abdullah Gül’ün AKP genel başkanı olmasını, kongre tarihini ayarlayarak engellemek amacını güttüler.
O dönem tanıdığım görüşleri bana yakın olan ve olmayan anayasa hukuku profesörlerine tek tek sordum. Birisi bile bu olur, demedi. Yapılan tamamıyla anayasaya aykırıdır, dediler. Anayasa tek kelimeyle çiğnendi. Fakat Türkiye’de olur böyle vakalar, diye geçiştirildi.
CHP bu yapılana birinci günden karşı çıktı. Aslında şu anda Çankaya’da oturan kişi oraya anayasayı çiğneyerek geldi.

Erdoğan yasa tanımaz durumda
Cumhurbaşkanı sürekli bağırıp azarlıyor. Bir bankayla ilgili (Bank Asya) müdahale ediyor. BDDK’nin sorumluluk alanına giriyor. Bir bağımsız kuruluşu (DEİK) Ekonomi Bakanlığı’na bağlıyor
- CHP şu anda yüze göze bulaşmış görünen dış politika konusunda neler yapmayı düşünüyor?
B.Ş.- On yıl öncesine göre Türkiye dış politikada, Batı’da da, Ortadoğu’da da çok daha zayıf bir yerde. Bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman bizim çocuklarımız, torunlarımız hele de yaşayan bütün insanlar için çok ciddi bir iddiamız var.
CHP 21. yüzyıla uygun sosyal demokrasiyi hayata geçiren bir iktidar olmayı amaçlıyor. CHP iktidar olmayı istemiyor, diyenlere cevabım şu: Tam tersine, çok ciddi şekilde istiyor. Kendi içimizden ve siyasetin yapılış tarzından kaynaklanan birtakım engeller var. Ama bizim Haziran 2015’e kadar çok yoğun bir şekilde ve uyum içinde çalışmamız lazım.
- İyi de, CHP bunu yapıyor mu?
B.Ş.- Şu anda süre çok sınırlı ve bu zamanı çok iyi kullanmamız, çok iyi çalışmamız ve odaklanmamız lazım. Birinci adımımız genel merkez düzeyinde net bir vizyon ve strateji oluşturmak; bunu en hızlı şekilde örgütümüze yaymak. Bu gibi durumlarda öncülük etmesi gereken genel merkezdir. Aşağıdan gelmesini beklemek yanılgı olur. Bunlar yapılamayacak şeyler değil.
- Peki, yapılıyor mu?
B.Ş.- Başlandı. Bilim Platformu’nda belli konularda danışma kurulları var. Bu konjonktürde çok ciddi bir avantajımız da bulunuyor. Çünkü CHP’nin iktidar olmasını isteyen çok sayıda uzman ve akademisyen var. Onları da işin içine katarak bu çalışmaları hızla yapabiliriz.
- CHP Kocaeli milletvekili Hurşit Güneş, son kitabında CHP’nin halkı tanımadığı ve bu konuda çalışması gerektiğini yazıyor. Bu konu yaygın da bir algı. Siz bu konuda ne diyeceksiniz?
B. Ş. - Halk diye türdeş bir kitle yok. Halkın içinde etnik köken, inanç, sosyolojik pozisyon olarak farklı kategoriler var. Halk dediğimiz zaman belki şu söylenebilir: Muhafazakâr kesimlerle CHP’nin diyaloğu geçmişten beri iyi değildi.
Ama bu çok hızlı bir şekilde yumuşuyor. Zaten CHP’lilerden büyük bölümü öteden beri inançlarla sorunu olmayan insanlardır. CHP üyeleri arasında pek çok kişi oruç tutar, namaz kılar, dine ve azınlık dinlerine saygılıdır. Bunlarla ilgili CHP’nin laiklik anlayışı çok net. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıdır. Ne din devlet üzerinde ne de devlet din üzerinde baskı kurar; kurmamalıdır. İnsanların tümünün inanç özgürlüğü vardır.
Ama çok uzun geçmişe bakarsak yanlış algılara yol açan akımlar olmuştur; örnekleri vardır. Son yıllarda artık böyle bir şey kalmamıştır. Oysa bunu istismar eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Bir iktidar sürekli din, etnik kimlik üzerinden propaganda yapıyorsa, mitinglerde insanları başka dinden olan insanları yuhalamaya teşvik ediyorsa orada çok ciddi bir sorun vardır.
- AKP iktidarı bunu yaparak anayasayı da ihlal etmiyor mu?
B.Ş.- Kesinlikle ediyor. Ayrıca her türlü etik ilkeyi ihlal ediyor. Siyasetin kimlikler üzerinden ve etik dışı davranışlarla yapılması önemli bir sorunumuz. Türkiye’de siyasetin kimlikler üzerinden yapılmasına izin vermemeliyiz. Sorunları çözmeye çalışırken de empati ve toleransla olaya yaklaşmalıyız.
CHP’ye en kolay hücum kanalı bu görünüyor. Bu konularda CHP’ye hücum ettikçe iktidar bundan puan topladığını düşünüyor. Oysa bu yaklaşımın artık devri geçti. CHP’nin artık 50-70 yıl önce şu yapıldı tartışmasına girmek yerine, bugünü, yarını, evrensel hukuk normları ve demokrasi ilkelerini konuşalım, onlar üzerinden hesaplaşalım demesi lazımdır. Bir de bilgiye dayalı siyaset yapalım. Yani enflasyonu nasıl düşüreceğiz, işsizliği nasıl azaltacağız, dış politikamızı nasıl güçlendireceğiz, bunları konuşalım.

Çatı aday stratejisi doğruydu
- 21. yüzyılda sosyal demokrat bir düzen kurmayı hedeflediğinizi söylediniz. Ama insanlar da CHP’nin gerçekten sosyal demokrat bir parti olup olmadığını sorguluyor...
B.Ş.- Eğer CHP sosyal demokrat bir iktidar hedefliyorsa tabii ki sosyal demokrat bir parti. Ama bütün üyeleri sosyal demokrasiyi özümsemiş mi, diye sorulabilir. Bütün üyelerimizin sosyal demokrasiyi sözde değil özde benimsemesi için çok daha yaygın bir eğitim içerikli bir program uygulamalıyız.
Yerel seçimlere girerken Türkiye’nin bütün illerini kapsayacak şekilde 11 bin kişiye eğitim verdik.
- Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayla devam ettirilmesi istenen merkez sağdan oy alma stratejisi ne kadar doğrudur? Merkez sağla sosyal demokrat oylar arasında bir geçişkenlik olabilir mi?
B.Ş. - Cumhurbaşkanlığı seçimi normal bir seçim değil. Böyle bir ittifakı haziran seçimleri için düşünemeyiz. Biz genel seçimlere sosyal demokrat bir parti olarak giriyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk defa yaşadık. İlk defa da iki turlu bir seçim yapıldı. Seçilme şansı olan Erdoğan gibi bir adayın karşısına ya kendi içinizden birini çıkaracaktınız ki alacağı oy sınırlı kalacaktı ya da daha geniş bir seçmen kitlesine hitap edecek bir adayın olması lazımdı. Bu kişi de CHP’lilere göre daha merkezde, muhafazakâr olacaktı. Ekmeleddin İhsanoğlu ismi geç saptandı denirse doğrudur. İhsanoğlu ilk çıktığı zaman pek çok kişi, AKP’nin önde gelenleri, bizim kimi milletvekillerimiz bile, aslı varken kopyası başarılı olamaz dedi. Ben de, aslı ve kopyası, benzetmesi tümüyle geçersizdir, dedim.
Muhafazakâr seçmen kitlesine şu mesajı verdik: Bizim açımızdan dürüst olması önemlidir. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yakışacak, uluslararası düzeyde sözüne güvenilir birisi olması önemlidir.
- CHP, HDP’nin ittifak çağrısını neden yanıtsız bıraktı?
B.Ş. - Demin de söyledim. CHP genel seçimlerde hiçbir partiyle ittifak düşünmüyor.

Soygun düzeninin neresinden dönsek kâr
- Neden?
B.Ş. - Erdoğan da İhsanoğlu da sağda bilinen insanlar. Bütün benzeşme bu kadar. Yalnız İhsanoğlu siyasetin içinden gelen, halkın tanıdığı bir insan değil. Bizim partimiz içindeki tepkileri yumuşatma ve karşı görüşleri ikna etme konusunda daha etkili olmalıydık diye düşünüyorum. Artık Cumhurbaşkanlığı seçimi geride kaldı. Bizim önümüze bakmamız, genel seçimlere çok iyi hazırlanmamız lazım. Bu seçim sürecinde toplumun bütün kesimlerine ulaşmalıyız.
Cari açık, enflasyon indirilemiyor, büyüme hızı olduğu noktada çakıldı kaldı. Cumhurbaşkanı sürekli bağırıp azarlıyor. Bir bankayla ilgili (Bank Asya) müdahale ediyor. BDDK’nin sorumluluk alanına giriyor. O da hukuksuz bir davranış. Bir bağımsız kuruluşu (DEİK) Ekonomi Bakanlığı’na bağlatıyor. Bir eski bakan, “Bunlar devletçiliktir” diye çok güzel bir ifade kullanmış. İyi çalışan bir kuruluşu sadece benim olsun diye kendisine bağlıyor.
Bir de inşaat sektörüne verilen ağırlık var. Şehirlerin talan edilmesi, iklimin bu yüzden bozulması, trafiğin içinden çıkılamaz hale gelişi bir yana yandaş firmalarla yapılan rant paylaşımı soygunu yaşanıyor. Siyaset-ticaret iç içe giriyor, kentlerin canına okunuyor. Bu korkunç bir oyun. Neresinden dönersek kârdır. Sosyal demokrat bir iktidar buna asla izin veremez. Bir yandan sendikalar güçsüzleştirildi, iş güvenliği kalmadı. Bu oyunu bozmak zorundayız. Ekonominin bu kadar keyfileşip kuralsızlaşmasına dur demeliyiz. Bunları yeterli açıklıkla geniş kitlelere anlattığımız zaman anlayacaklardır. Bu şekilde daha bir beş sene giderseniz geri dönüşü olmayan bir yoldasınız demeliyiz.

PORTRE
PROF. DR. BURHAN ŞENATALAR
İstanbul, 1945 doğumlu. Ortaöğrenimini İstanbul Alman Lisesi’nde yaptıktan sonra lise son sınıfı AFS bursuyla gittiği ABD’de bitirdi. İÜ İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra aynı fakültenin Maliye Kürsüsü’ne asistan olarak girdi. Almanya, İngiltere ve ABD’de çeşitli üniversitelerde konuk araştırmacı olarak bulundu. 1981’de İÜ Siyasal Bilimler Fakültesi’ne geçti. Fakültede Maliye Bölüm Başkanlığı’nı yürüttü. 2000’de Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesi oldu. Önceki Cumhurbaşkanlarından Ahmet Necdet Sezer tarafından dört yıllığına YÖK üyeliğine getirildi. 2000-2004 arası sosyal demokrat TÜSES Vakfı Başkanlığı yaptı. Aralık 2005’te oluşturulan 10 Aralık Hareketi’nin yöneticiliğini DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’yle birlikte yürüttü. Şimdi CHP PM üyesi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları