Mehmet Ali Güller

ABD’nin PKK stratejisi

19 Kasım 2018 Pazartesi

Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasının ardından başlayan Erdoğan-Trump görüşmelerinde (3 adet) başta Fırat’ın doğusu olmak üzere, İran, S-400, Halkbank, FETÖ konularında pazarlık ediliyor.
Bu pazarlığın gereği olarak önce Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal 1-2 Kasım’da ABD’de, ardından da ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matheew Palmer 5-6 Kasım’da Türkiye’de görüşmeler yaptı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar önceki gün ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph Dunford ile görüştü; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da dün ABD’ye gitti.
İşte bu süreçte ABD’den şu dört önemli açıklama geldi:
1. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Kürtler ile Türkiye arasında bir çözüm için çabalarımızı yeniden başlattık” dedi (1.11.2018).
2. ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matheew Palmer, ülkesinin PKK üst düzey yöneticileri Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan için 12 milyon dolar ödül koyduğunu duyurdu (6.11.2018).
3. James Jeffrey, “YPG’yi PKK gibi terör örgütü olarak değerlendirmiyoruz” dedi (7.11.2018).
4. Anadolu Ajansı’na konuşan “üst düzey ABD’li yetkili”, “YPG ile ilişkimiz geçici, taktiksel ve eylem odaklı” dedi (14.11.2018).
Bu dört açıklamaya ek olarak, ayrıca ABD Savunma Bakanı James Mattis’in NATO toplantısında dönemin Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli’ye yaptığı “YPG’yi PKK’ye karşı savaştırabiliriz” teklifini anımsamalıyız (15.02.2018).
Peki, bu açıklamalar ne anlama geliyor? Yanıtı verebilmek için Irak örneğini anımsamalıyız.
 
Türkiye ‘Irak Kürdistanı’nı nasıl kabul etmişti?
Türkiye uzun bir süre “savaş nedeni” saydığı Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulmasını en sonunda nasıl kabul etmiş ve “Irak Kürdistanı”nın en önemli müttefiki olmuştu?
ABD 1997’de PKK’yi terör örgütü ilan etti; 1999’da Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti; Türkiye’ye petrol ve “ekonomi bölgesi” havucu verdi.
Özetle, ABD PKK’ye karşılık Barzani’yi Türkiye nezdinde meşru hale getirdi ve petrol-inşaat havuçlarıyla da Türkiye’yi bizzat “Irak Kürdistanı”nın imarına dahil etti.
Şimdi ABD Irak’ta yaptığını Suriye’de yapmaya çalışıyor ve PKK karşıtlığı üzerinden AKP hükümetini (yeniden) PYD/YPG’yi kabule zorluyor.
Bu kez masada Halkbank’a ikinci davanın açılmaması, ilk davaya az ceza verilmesi, Kerkük petrolü, hatta Suriye’nin kuzeydoğusunda “ekonomik bölge” havuçları var. (Nitekim 16 Kasım tarihi itibarıyla Kerkük petrolü yeniden Türkiye üzerinden ihraç edilmeye başladı.)
ABD’nin stratejisini gerçekleştirmek üzereuyguladığı taktik ise şu: Öncelikle Menbiç’te oyalayarak Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahalesini önlemek. Bu süreci “PKK terör örgütü ama PYD/YPG değil” anlayışını kabul ettirmek için kullanmak. (Ankara şu aşamada doğru olarak PKK ile PYD/YPG ayrımına karşı çıkıyor!)
 
PKK’nin evrimi
Peki, ABD PKK kartından vazgeçer mi?
PKK’nin şu evrimine bakılınca, bu kullanışlı karttan vazgeçmeyeceğini ama kartın yapısını yeni döneme uygun olarak güncelleyebileceğini söyleyebiliriz:
1.PKK, kuruluşundan 12 Eylül’e kadar bir Türkiye örgütüydü. (Hatta Doğu’da Türk solu örgütlerine karşı devletin bazı kurumları tarafından desteklendi!)
2.PKK, 1991’e kadar esas olarak Suriye’nin denetimindeydi.
3.ABD’nin 1991’de Irak’a saldırması sürecinde PKK Suriye’nin denetiminde kalmakla birlikte adım adım ABD’nin de denetimine girmeye başladı.
4.PKK, 1999’dan sonra tamamen ABD denetimine girdi.
5.ABD, 2015’ten itibaren örgütün Suriye kolu YPG’yi “kara ordusu” haline getirdi.
 
Tüm bu süreçte Kürt meselesi Türkiye’nin meselesi olmaktan çıktı, önce bölgeselleşti, sonra da uluslararasılaştı.
Açık ki ABD şimdiki yeni süreçte PKK’nin Türkiye kökenli örgüt liderlerini etkisizleştirerek, örgütü Suriyeli Kürtlerin kontrolünde bir yapıya; yani Türkiye için de “kabul edilebilir” bir modele dönüştürmek istiyor.
Son söz: Ankara’nın Irak’taki ABD zokasını Suriye’de yememesi dileğiyle… 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları