Mehmet Faraç

İmralı sürecinde PKK / 1

09 Mart 2009 Pazartesi

 

Sabrın tükendiği gün!..

Terörün Güneydoğuyu kan gölüne dönüştürdüğü 1998 yılının ortalarında hem askeri yetkililerin hem de siyasilerin sabrı iyice tükenmişti. PKKliler 15 Ağustos 1984te Eruh baskınıyla başlayan terör eylemlerini durdurmuyordu. Güvenlik güçleri büyük kayıplar veriyordu. Suriyeyi üs tutan terör, Kuzey Iraktaki kamplarından Türk topraklarına kan, kin ve gözyaşı bırakıyordu. Suriye koruyup kolladığı hatta desteklediği ayrılıkçı terörün tüm unsurlarına kucak açmış ve dünyanın gözün önünde PKKyi destekliyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanları ve başbakanları ilk kanlı eylemden itibaren Suriyeye her gittiklerinde Hafız Esadın önüne Abdullah Öcalan ve örgütün üst düzey yöneticilerinin Şam ve Lazkiyedeki ev adreslerini ve hatta telefon numaralarını veriyordu. Oysa Esad yönetimi harita, kroki ve fotoğraflarla güçlendirilmiş bu bilgi dosyalarını göz ardı ediyor ve ısrarla Öcalanın Suriyede olmadığını ileri sürüyordu. Oysa PKKnin Suriyeyi üs tuttuğunu bütün dünya biliyordu.

Diplomatik tüm girişimlere karşın Suriyenin pervasızlığı sürüyordu. PKK Şam yönetiminden aldığı bu destekle Bekaa Vadisinde eğittiği militanları Kuzey Iraka yönlendiriyor ve şiddet bu topraklardan Türkiyenin huzurunu kaçırıyordu.

Suriyeye yönelik uyarı ve baskılardan sonuç alınamayınca Türkiye PKKnin, Öcalanın ortadan kaldırmasıyla durdurulabileceğini düşünmüştü. Tansu Çiller iktidarı döneminde Öcalanın öldürülmesi için bazı girişimler başlatıldı. Yoğun çalışma ve planlamaların ardından yüksek miktarda plastik patlayıcı yerleştirilen bir Mercedes Şama gönderilmişti. Aracı Şamdaki işbirlikçi eylemciye Yeşilkod adlı Mahmut Yıldırım teslim etmişti.

Öcalan Suriye istihbaratının koruma altında tuttuğu bir bölgede yaşıyordu. Bombalı araç Öcalanın evine 500 metre uzaklığa park edildi. 6 Mayıs 1996da Öcalanın evinin yakınlarında çok büyük bir patlama meydana geldi.

O dönemde MİTin operasyon dairesini yöneten Mehmet Eymür, aldığı ilk bilgilere göre operasyonun başarılı olduğunu düşünmüştü. Ancak bir süre sonra Öcalanın telsizle konuşma yaptığı saptanınca olayın fiyasko olduğu anlaşılmıştı.

Mercedesteki bomba düzeneği yanlış bağlanmış ve patlayıcının etkisi ve tahribat çevredeki yapılar yerine zemine doğru yönlenmişti. Operasyondan geriye, bölgede patlamanın tesiriyle açılan 10 metre derinliğindeki çukur ve hem PKK hem de Suriyenin yaşadığı şok kalmıştı.

Bu başarısız suikast girişiminin ardından Öcalan daha korunaklı bir bölgeye çekilmiş ve örgütün eylemlerini arttırması için talimatlar vermişti. Türk istihbaratı Öcalanın ortadan kaldırılmasını hedefleyen ilk denemede başarısız olmuştu. İkinci bir deneme için daha kapsamlı hazırlıklar yapıldı.

MİT görevlileri, 1996 Kasımının son günlerinde, Öcalanın Şamda yazlık olarak kullandığı çiftliğin yakınlarında bir ev kiralayarak hazırlık yapmaya başladı. Arapça konuşan MİT elemanları, dikkat çekmemek için bölgedeki köylülerle işbirliğine girmiş ve sıradan sebze üreticileri gibi davranmaya başlamıştı.

Ankara ise Şamdan gelecek habere odaklanmıştı. Operasyonu gerçekleştirecek uzmanların eğitimi için de Polatlıdaki bir arsa üzerinde Öcalanın evinin bir benzeri inşa edilmiş ve operasyon planları üzerinde çalışılmıştı. Uzmanlar 2.5 ton patlayıcıyı bir traktöre yükleyerek ilk denemeyi bu ev üzerinde yapmış ve olumlu sonuç alınabileceğine kanaat getirmişti.

Şamdaki operasyonda da aynı yöntem kullanılacak ve Öcalanın evi bir traktöre yüklenecek patlayıcılarla havaya uçurulacaktı. Ancak bu operasyon yaşama geçirilemedi. Sonraları, o dönemde yapılan çalışmaların bir biçimde deşifre olduğu anlaşılacaktı.

Suriye, Türkiyenin Öcalana yönelik bu girişimlere karşın kadın, çocuk, memur, öğretmen, polis, asker demeden yüzlerce insanı öldüren PKKyi korumaya devam etti. Ancak 1998e gelindiğinde devletin sabrı tamamen tükendi. Asker, komşu devletlerden gelen şiddetin artık durdurulmasını istiyordu. Öfke doruktaydı. İlk tepki ordudan gelmişti. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgenaral Atilla Ateş, 16 Eylül 1997de muhabere üniformasıyla Hataya gitmiş ve Suriye sınırını işaret ederek, Şam yönetimine Sabrımız tükendimesajı vermişti.

 

Devletin öfkesi arttı!..

Bu çıkış, Türk kamuoyunda büyük yankı buldu. Artık bir şeyler yapılması gerektiğini konusunda beklentide olan kamuoyunun sabrı tükeniyordu.

Türk Silahlı Kuvvetleri bu çıkışın ardından Suriye sınırında tatbikat başlattı. Suriye ise Türkiyenin tepkisinin giderek arttığının hatta kendi egemenliği açısından tehlikeli boyutlara tırmandığının farkındaydı. Şam yönetimi, bu gelişmelerin ardından Türkiye sınırına asker yığmaya başladı.

Ateşin tepkisi ve tatbikatın başlaması devletin zirvesini de harekete geçirdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1 Ekim 1998de TBMMnin açılış töreninde yaptığı konuşmada Suriyeyi sert biçimde hedef aldı. Demirel şöyle demişti:

Suriye, Türkiyeye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.

Türkiye, tepkisini artık daha sert biçimde ifade ediyordu. Devlet Öcalanın Suriyeden çıkarılması konusunda kararlıydı ve bunu açıkça komşu bir devleti tehdit ederek de dışa vuruyordu. Demirelin ardından ANAP lideri Mesut Yılmaz da partisinin 7 Ekim 1998deki grup toplantısında, Suriye’yi son kez uyardıklarını belirterek şöyle dedi:

Teröre destek verme, uluslararası anlaşmalara uy ve düşmanlığa son ver. Kuru cevap bize yetmez, somut adım atmasını bekliyoruz.

Muhalefet partileri, basın ve sivil toplum örgütleri askerin ve hükümetin tepkilerine destek verdi.

Yılmazın çıkışından bir gün sonra ise hükümet, Şam yönetiminin PKKye yönelik korumacı tavrından vazgeçmesi için 45 gün daha süre tanıdı. Bakanlar Kurulu da bu sürenin sonunda, Şam yönetiminin PKKyi desteklemeye ve korumaya devam etmesi halinde diplomatik girişimlere son verileceğini duyurdu. Hükümet, Öcalan için Suriyeye karşı gereğinin yerine getirilmesi konusunda görüş birliğinde olduğunu bildiriyordu.

Türkiyenin en uzun sınır hattında savaş endişesi başlamıştı. Avrupa ve ABD gerginliğin savaşa dönüşmemesi için ardı ardına Esad yönetimini uyaran açıklamalar yaptı. Şam yönetimi ise hem Türkiyenin hem de dış dünyanın tepkilerine daha fazla direnemedi. Suriye, 9 Ekim 1998 günü Öcalanı sınır dışı etmek zorunda kaldı.

 

Öcalan Atina’da…

Öcalan, Şam-Halep-Atina-Stockholm tarifeli uçağına Abdullah Sarıkurt adına düzenlenmiş bir pasaportla bindirilmişti. MİT ise bu gelişmenin ardından Öcalanı takibe aldı. MOSSADla iletişim kuruldu. Ancak Suriyeden çıkarılan Öcalanın nereye gittiği konusunda farklı bilgiler vardı. PKK liderinden günlerce haber alınamamıştı.

18 Ekimde Öcalan’ın, Rusya’ya kaçtığı yolundaki istihbarat bilgileri Cumhurbaşkanı Demirel ve hükümet yetkililerine iletildi. Dönemin Milli Savunma Bakanı Sezgin gazetecilere Evet, bu yönde duyumlarımız var dedi. Oysa Öcalan Yunanistana inmiş ve eski Ulaştırma Bakanı Kostas Baduvas tarafından karşılanmıştı. Arkasında Yunan parlamenterlerin desteği olsa da, PKK lideri havaalanında Yunan istihbaratınca 6 saat sorgulanmıştı. Sorguyu servisin başındaki Albay Karalambos Stravrakakis yapmıştı.

Yunanistan, Öcalana kucak açmanın büyük sorunlara yol açacağının farkındaydı. Yunan istihbaratı Öcalanı kısa süre sonra Falcon tipi bir uçağa bindirdi. Uçak Rusyaya doğru hareket etti.

PKK liderine burada Rus milliyetçisi, Liberal Demokrat Parti lideri Vladimir Jirinovski kucak açtı. İddiaya göre bu ev sahipliği karşılığında PKK kendisine 7.5 milyon dolar ödemişti.

Bu gelişmeler sırasında Suriyeden daha fazlası bekleniyordu. Şam yönetimi de Öcalanı sınır dışı etmekle sorunun giderilemeyeceğinin farkındaydı. Bekaa Vadisi halen PKKnin önemli bir karargâhıydı. Üstelik Suriyede çok sayıda terörist de vardı. Şam yönetimi her ne kadar en az 600 PKKlinin Suriyedeki cezaevlerinde olduğuna ilişkin raporları Türkiyeye gönderse de Ankara ikna olmuyordu.

Yarın: İmralı sürecinde PKK 2 / Asrın operasyonu



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Rahat Uyu Paşam!.. 10 Kasım 2009

Günün Köşe Yazıları