100. yılda durum!

23 Nisan 2020 Perşembe

Siyasal İslamcılar, kendi içlerinde yaptıkları sohbetlerde konu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci olunca şunu söylerler:

Keşke Kurtuluş Savaşı’nı biz vermiş olsaydık. O zaman devlete yön verme gücü de bizde olurdu!

100’üncü yılını kutladığımız TBMM’nin açılışı sonrasında Ankara hükümeti ile İstanbul hükümeti arasında ciddi zıtlıklar oluşmuştu. Atatürk, NUTUK’ta İstanbul’a ilişkin düşüncelerini, çağrılarını sayfalarca anlatır. Amacı Kurtuluş Savaşı’nı en geniş katılımla gerçekleştirmektir. Bu bağlamda “iç düşman” üretmemek için büyük çaba harcar.

Bunun kanıtı Misak-ı Milli’nin 17 Şubat 1920’de İstanbul’da Osmanlı Meclisi’nde kabul edilmesidir. 16 Mart 1920’de İstanbul İngilizler tarafından resmen işgal edildiğinde milletvekillerinin de çoğu tutuklanır. Bir kısmı Malta’ya sürülür. Atatürk, İstanbul’daki tüm milletvekillerini Ankara’ya davet eder. Zaman içinde 168 milletvekilinden 88’i Ankara’ya gelir.

İstanbul’da Meclis kapalı olmasına karşın, hükümet devam eder. İngilizler Salih Paşa hükümetinin Kuvay-i Milliye’yi kınamasını ister. Salih Paşa reddeder, hükümet düşer. Yerine Damat Ferit hükümeti kurulur.

Kurtuluş Savaşı’nın bitimine, 4 Kasım 1922’ye dek İstanbul hükümeti, tam teslimiyetçi siyaset izler. Her şey bir yana Sevr’e zemin açar!

***

Bir asır sonra, “bizden önce yapılanlar” diye başlayıp, onları kötüleyen, halkın dini duygularını önceliyor görünen bir iktidarı yaşıyoruz.

Bu, başta vurguladığımız bağlamda büyük şanstı. Şunu diyebilecekleri fırsat doğmuştu:

Evet, Kurtuluş Savaşı Mustafa Kemal’in önderliğinde verildi ama bakın biz de onun kadar bağımsızlıkçıyız, millet egemenliğinin Meclis’te tecelli ettiğine inanıyoruz. Biz de onun kadar kalkınmaya önem veriyoruz, fabrika sayısını katladık, varlıklarımızı çokuluslu şirketlere (ÇUŞ) teslim etmedik!

Oysa gerçek tam tersi oldu.

Meclis, milli bütçede söz sahibi değil...

Ülke, kararnamelerle yönetiliyor...

Varlıklarımızın çoğu ÇUŞ’lara teslim edildi...

Korona salgını ile mücadele için, “yerli ilaç yapacağız” diyor... Oysa iktidara geldiklerinde ilk işleri (2005) SSK’nin ilaç fabrikalarını kapatmak, Türkiye “pazarını” yabancı firmalarına teslim etmek oldu...

Lozan’da, Batı en çok kapitülasyonlar için bastırdı. Elde ettikleri ekonomik ayrıcalıkları vermek istemiyorlardı. Atatürk reddetti. O ayrıcalıkların çoğu son 15 yılda yeniden verildi.

Fabrikalarımız... Kocaeli SEKA, çayır-çimen oldu...

Malatya Sümerbank, TOKİ oldu...

Bursa Merinos, yerle bir oldu...

Her şey bir yana, yeraltı kaynaklarımızdan şişelenen içme suyunun yarısı yabacıların!

AKP iktidarı gerçekte siyasal İslamın değil, vahşi kapitalizmin iktidarı oldu...

***

TBMM’nin 100. yılı kutlu olsun...

AKP bir İstanbul hükümetidir...

Bize bir Ankara hükümeti gerek...

Tıpkı Atatürk’ün düşündüğü gibi; iç düşman üretmeden, toplumun her kesimini kucaklayan bir Ankara hükümeti ruhu Türkiye’nin geleceğini kurabilir.

Turgut Özakman’ın Atatürk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi kitabının 79’uncu sayfasında işgal ettikleri İstanbul’da Türkiye’yi kimin yöneteceği sorusuna yanıt arayan İngiliz Yüksek Komiserliği’nin Baştercümanı A. Rayn’ın 25 Aralık 1919 tarihli raporundaki şu cümle yer alıyor:

Biz, gerçek ideali dinmiş gibi davranacak çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları