Deniz Gezmiş’i öldürdüler… Ama yenemediler!

06 Mayıs 2020 Çarşamba

6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın davası her bakımdan sürüyor. 

Denizlerin mahkemede, ölüme giderken haykırdığı gerçekler bakımından devam ediyor…

Kurulan mahkemenin kendilerinden istenen kararı vermek için her türlü hukuksuzluğu göze alması bakımından devam ediyor…

O günün koşullarında bile kararın hukuksuz olduğunu ciddi bir muhalefet şerhi ile tarihe bırakan yargıçlar açısından devam ediyor…

Denizlerin tek suçu vardı:

Antiemperyalist olmaları…

Tıpkı, kendilerinden bir kuşak önce Sabahattin Ali’nin tek suçunun, “Bugün dışarıdan dolar-sterlin alan, yarın emir alır” demesi gibi, Denizler de tam bağımsızlık diyordu. Vietnam’ı kana bulayan Commer’ın Ankara’ya büyükelçi atanmasının kabul edilemeyeceğini haykırarak, birkaç ayda elçiyi geri göndermeyi başarmışlar ama ölüm cezasını “hak etmişlerdi”...

Altıncı Filo’nun Türkiye limanlarını bir müstemleke ülkesi gibi kullanmasına karşı çıkmışlar, kısa sürede demir almasını sağlamışlar ama ölüm cezasını “hak etmişlerdi”…

Deniz Gezmiş yakalanıp Ankara’ya getirildiğinde, ilk hapislik günlerinden sonra koğuşlar paylaşılır. Arkadaşları sorar:

- Bizim koğuşumuz hangisi?

Deniz Gezmiş şu karşılığı verir:

- Bizim koğuşumuz olmayacak!

İlk tutuklandığı günden itibaren hakkında verilecek kararı biliyordu. Ama bu, onun tam bağımsız Türkiye inancını, mücadelesini milim değiştirmedi.

***

Olağanüstü dönemlerin tek karakteri vardır:

Hukuksuzluk…

Bu, bugün de değişmiyor. İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi, Denizlerle ilgili davalarda idam gerektiren TCK’nin 146. maddesinin uygulanamayacağı kararını verince, lağvedildi. Ankara’da bu kararı verecek Ali Elverdi başkanlığında mahkeme kuruldu.

Denizler, 1961 Anayasası’nın uygulanması için mücadele ettiler, mahkeme onlara anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüsten idam verdi. Hiçbir delil incelenmedi, hafifletici nedenlerin tümü göz ardı edildi. Zaten karar önceden verilmiş, mahkeme heyetine sadece onaylamak kalmıştı. Bütün suçlamalar, görüntüdeydi, asıl suç başta vurguladığımız gibi onların antiemperyalist mücadeleleriydi.

İdama karşı çıkıp şerh koyan iki Askeri Yargıtay üyesi Nahit Saçlıoğlu ve Kemal Gökçen’in saptamaları şunlardı:

- Türk ordusunun ve Emniyet’in gücü dikkate alındığında sanıkların olanakları anayasayı ortadan kaldırma suçunu işlemeye yetmez.

- Banka soyma, adam kaçırma gibi teşebbüslerle anayasa ortadan kaldırılmaz.

- Sanıkların işlediği suçlar TCK 146’ya sokulamaz. Ceza hâkimleri suç unsurlarını zorlayamaz, kendiliklerinden suç unsuru yaratamazlar.

- Sanıklar çok genç ve çoğu üniversite öğrencisi. Suçu işlemiş olsalar bile çağımızın geldiği noktada ölüm cezası benimsenemez.

Yargının iki yanına ayrıca dikkat çektik. Bugünün hukuka uyan ve uymayan yargıçları da bilmeliler ki er ya da geç her şey gün ışığına çıkar.

***

Denizlerin üzerine onlarca kitap, 30’dan fazla şiir yazıldı. Şiirlerin tümü bestelendi. 

Onların banka soymaları ve çareyi kırsala çıkmakta bulmalarına ilişkin de pek çok bilgi, yorum, anı var… Bu dönemin hemen öncesinde Ankara’daki arkadaş grubu toplantısında bir öneri ortaya atılıyor:

- Arkadaşlar, Meclis için mücadele edelim. Hedeflerimizi orada gerçekleştirelim.

Buna şu karşılık veriliyor:

- Çetin Altan’ın bile gözünü oyuyorlar, o Meclis’te bize yer mi olur?

O günlerin tarihine bir başka açıdan bakıldığında şunu görürüz:

TBMM’deki baskın güç, gençleri anlamak için bir çaba harcamadı. Onları hep çok tehlikeli anarşistler olarak gördüler. Oysa aynı dönemde başka ülkelerde de gençlik hareketleri oldu. Onlara idamla cevap vermediler. TBMM ise idam kararını onamak için jet hızıyla hareket etti.

21 Ekim 1999’da alçakça bir saldırı ile aramızdan koparılan Ahmet Taner Kışlalı, Siyasi Tarih kitabında şöyle der:

En aykırı kesimler bile Meclis’ten bir şey bekleyebilmeli. Bu sağlandığı ölçüde o ülkede birlik güçlenir!

Deniz Gezmişleri öldürdüler ama onların ideallerini öldüremediler. 

Öldürdüler ama yenemediler!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları