‘Suriyelilerimiz!’

17 Nisan 2022 Pazar

2012 ve 2014 yılında iki kez bu köşenin başlığı şöyleydi:

Suriyelilerimiz!

Nisan 2011’de başlayan Suriyeli sığınmacı akınının nereye evrileceğini görmek çok zor değildi. İktidarın tutumu bunun başlıca habercisiydi. Erdoğan özellikle 2012’de iyice coşmuş, yakında Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılacaklarını, Suriyelilerin de güle oynaya ülkelerine döneceklerini söylemişti. Hızını alamayıp devam etmişti:

Kılıçdaroğlu o gün insan içine çıkamayacak!”

Gelinen nokta ortada...

Cumhuriyet’in önceki günkü manşeti, konunun toplumun derinliklerinde hissedilen yanlarını da içeriyordu. 

Göç İdaresi Başkanlığı her ay bu konuda resmi istatistik yayımlıyor. Mart ayı verilerine göre Türkiye’de 3 milyon 754 bin Suriyeli var. Rakam TÜİK kokuyor! Gerçek iki katı. Bu verilere göre, Suriyelilerin yaş ortalaması 24. Bu, aktif bir nüfus demek.

Yüzde 20’si 10 yaşın altında. Bu, Türkiye’de doğum demek.

En çok Suriyeli İstanbul’da. Sonraki beş il şöyle: Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Adana, Mersin. Bu, Suriye sınırında ciddi bir nüfus dönüşümü demek.

800 bin ilköğretim ve lise öğrencisi, 50 bin üniversite öğrencisi var. Bu, yaşamın her alanında görünür hale gelmek demek. 

***

Suriyeliler, Türkiye’de çoğunlukla istatistiksel haber oluyor. Son günlerde de ne yazık ki “doku uyuşmazlığı” tanımını anımsatan haberler gündeme geliyor. 

Oysa konu, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını alabilecek ciddiyette. 2012-2014’te, daha başında bu durumun kalıcı olacağını kaleme almış bir kişi olarak gözlemlerimizi maddeleyelim:

1- Bir gün Suriye’nin sorunları bitecek ama Türkiye’nin Suriyeliler sorunu bitmeyecek. Dünyanın bütün coğrafyalarındaki ortalama durum şu: Bir ülkeyi terk edenlerin yüzde 60’ı ilk göçtükleri ülkede kalıyor, geri dönmüyor.

2- İktidar sığınmacılar konusuna şu beklentilerle bakıyor: Kullanabilir miyim, hangi alanlarda işime yarar? Buna örnek verebileceğimiz pek çok olay var. AB ile iktidar arasında başlıca ortak konu sığınmacıların Türkiye’de tutulması. Pazarlık şöyle: Sen Suriyelileri ülkende tut, ben de seni tutayım!

3- Özellikle bizim bölgede sığınmacılar sadece sığınmacılardan ibaret değildir. Örneğin 1980 İran İslam devriminden sonra rejimden kaçan Türkiye’ye sığındı. Onların bir kısmı Humeyni rejimine karşı Türkiye’de örgütlendi. İran onları etkisiz hale getirmek için Türkiye’de operasyonlar düzenledi. İlişkiler gerildi. Suriye de tam bir “muhaberat” devletidir. Sığınmacıların arasında Esad rejimi muhalifleri de var, onları izleyen Esad rejimi adamları da!

4- Şu anda Mısır’la ilişkileri normalleştirmek için Kahire’nin ilk isteği İstanbul’daki Sisi muhaliflerinin etkinliğinin ortadan kaldırılması. İktidar, Suriye ile de normalleşme arayışında. O yola girilme kararı alındığında Suriyelilerle ilgili çok iş var.

5- Suriye ile üst üste onlarca düğümlü sorun var. İşe en üst düğümü çözmekle başlamak gerek. En üst düğüm iki devlet ilişkilerinin normalleşmesi.

6- Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır. Suriyeliler Türkçe öğrense bile arada yaşam biçimi farklarının olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bu durum pek çok Suriyeliyi adeta köle haline getiriyor. İktidardan beslenen dönem zenginlerinin kayıt dışı Suriyeli çalıştırıp rekabet gücünü artırması, bu sistemden beslenenlerin az olmadığını gösteriyor.

***

Bu yazıyı dün İstanbul’dan Ankara’ya hızlı trenle gelirken yazdık. Yazı için not alırken, yazdıklarımızı görmeyen bir kadın dört koltuk öteden yaklaştı. 2008 yılında Eskişehir’deki bir konferansımızı dinlemiş. Ummuhan Hanım art arda düşüncelerini sıraladı:

“Suriyeliler konusunda ne düşünüyorsunuz? Kendi ülkesine hayrı olmayanın bize hayrı olur mu? Bir annenin önce çocuğunu düşünmesi gibi ben de önce ülkemi düşünüyorum. Kaygılanıyorum...”

Daha ağır ifadelerle devam ederken sordum:

- Sizin çözüm öneriniz ne?

“Bilmiyorum ama böyle de gidemez” dedi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları