Mustafa K. Erdemol

Şu malum konu

12 Ekim 2018 Cuma

Kabak tadı verdiğini biliyorum. Üzerinde konuşulmaya değer olmadığını da. Ancak kendi alanında hak ettiği ününü, saygınlığını berhava etme konusunda aşırı gayreti olan bir zat olduğu için, yine de kayıtsız kalamıyor insan şu profesöre. Hayranı olduğu cuntacıların sorgucularının insanlık dışı yöntemlerini “aklamak” için “dışkı yedirmek işkence değildir” diyecek kadar küçülmesi kendi sorunu elbette. İddiasını kanıtlamak için “kendiminkini yedim” demesi karşısında bize düşen de “afiyet olsun” demektir haliyle. “Ama tadı kötüydü” demeseydi iyiydi. Demek ki sorguda “işkence” sayılmasa bile dışkı yedirmenin en azından tat açısından fena bir tarafı varmış. Denemiş adam.
Söz konusu zat değil ama dışkı, üzerinde konuşmaya değer bir konu, açık söyleyeyim. Edebiyatımızda da iyi bir malzemedir doğrusu. Abdülhamit dönemi politikacılarından aynı zamanda şair Rıza Paşa’nın, Neyzen Tevfik’in, Eşref’in “dışkı” konulu kimi şiirleri vardır ki, burada alıntılayamam. Mozart’ın bile yakınlarına yazdığı mektupta sık sık adını geçirdiği bir nesnedir dışkı.
Bilim elbette bizim gibi “mide bulandırıcı” bulmuyor onu. O nedenle dışıkısever prof’un haklı olduğu bir nokta var tabii ki. Alman kimyagerleri 1. Dünya Savaşı’nın kıtlık koşullarında insan dışkısındaki hazmedilmemiş gıdaları ayırarak bir tür peksimet yaptılar. İnsan onuruna elbette aykırı bir çabadır bu, ama sonuçta açlıktan ölmek yerine malzemesi dışkı olan bir peksimeti yiyebilmiştir askerler. Bir zamanlar tabakhaneler için köpek dışkısının çok önemli bir yardımcı madde olduğunu duymuştum. Kedi dışkısından yapılmış kahve bile vardır derler.
Dışkıyı bir değersizleştirme ölçüsü olarak kullanmak aslında tarihe de bir saygısızlıktır. İkinci Dünya Savaşı’nda Guadalcanal Adası’ndaki Japon askerlerinin sayısının ne kadar olduğunu belirlemek için ABD’liler, adadaki günlük dışkı miktarını hesaplamışlar, buldukları sayının çok üstünde asker yollayarak adayı ele geçirmişlerdi.
Dışkısever prof’u topu topu birkaç yıldır tanımaktayız, sevimsiz bir biçimde gündemimize girdi maalesef. Oysa dışkının 1333 yılından beri -herkese göre değişen biçimlerde – “faydalı” bir malzeme olduğuna tarih tanıktır. Yakıt malzemesi olarak kullanılan keçi, koyun dışkısının, yoksul insan yaşamını kolaylaştıran tarafı unutularak, bir “değersizleştirme”, “küçümseme” ifadesi olarak kullanılmasına bozulurum doğrusu.
Mide bulandırıcı olduğunu bilerek, affınıza da sığınırak şu örneği de aktarayım: Fransa sınırları içindeki Alsas bölgesinde bulunan bir kaleyi, dönemin emperyalist güçlerine bağlı ittifak ordusu kuşatmıştır. Kale öyle bir direniş göstermektedir ki müttefik güçlerin aklına bir çözüm olarak içine dışkı doldurulmuş fıçıları mancınıkla kaleye atmak gelir. Kaleyi pislik içinde bırakan bu iğrenç taarruz “silahı”nın dayanılmaz kokusu kaledekileri teslim olmaya zorlar. Herhangi bir zaman diliminde, herhangi bir yerde oluşabilecek her emperyalist ittifakın hem fiziki hem de manevi anlamda kendisine karşı olan mağdurlara dışkı atması o günden bu yana süregelen bir davranıştır. Karşısındakine her anlamda dışkı atmak kendini güçlü sananların yüzlerce yıllardır değişmeyen tek faaliyetidir. İyi becerirler.
Tamam dışkıya bu kadar övgü yeter. Yani bilim kafası en olmadık nesneleri faydalı hale getirebilir, anladık. Bunu bilip tadında bıraksa iyi olurdu malum prof. . Bu ülkede gördükleri işkencenin travmasını hâlâ yaşayan insanlar var. Kaldı ki işkence gören biri olarak ellerim kollarım bağlıyken bana en sevdiğim taamı yedirselerdi onuruma dokunurdu. Hoca artık sussa, acılı insanlara, cuntacılara gösterdiği saygının, özenin, dikkatin kırıntısını gösterse bari.
Yavuz Sultan Selim’e derler, bir başka güç sahibi aşağılamak amacıyla paketler içinde dışkılık yollayıp “afiyet olsun” notunu da eklemiş. Belki yakıştırmadır ama var böyle bir hikâye. Yavuz, hemen karşılık olarak o zata en güzel yiyeceklerden oluşan bir paket yollanmasını ister. Yanındakiler “iyi ama o size dışkı gönderdi sultanım” dediğinde Yavuz’un yanıtı pek hoştur: “Herkes karşısındakine sofrasında yediğini ikram eder.”
Çenesi düşük dışkısever prof’un sofrasında ne yediğini de öğrenmiş olduk böylelikle. Merak eden de yoktu oysa. İnsan yediği her “nesneyi” neden ilan ederki herkese.
Hakikaten tuhaf.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maymuna ustura verilmez 30 Kasım 2018

Günün Köşe Yazıları