Koronayla yaşlandık

26 Nisan 2020 Pazar

Çocukken büyükanne gibi gördüğüm bir büyük halam vardı. Beş yaşındayken okumayı bana -tabii ki Cumhuriyet gazetesiyle!- o öğretmişti. Kendisi bir öğretmendi. Cumhuriyet Türkiyesi’nin idealleriyle dolu, faal, inançlı bir öğretmen.

Çocukluğumun belirleyici yıllarında hayatımda çok önemli bir yer tutan “halam”, ne var ki yalnız nötr ve koyu renk giysiler giyerdi: gri, kahverengi,bej, koyu yeşil...

Hala” derdim biraz büyüdüğüm yıllarda: “Niye sen böyle hep koyu renkler giyiyorsun? Biraz daha gönül açan bir şeyler giysene!

Kızım” diye yanıtlardı o da beni; “Belli yaşa gelen kadınlar frapan renk giymez. Giyerse gülünç olur. Ben artık 60’ını aşmış bir kadınım!

Halamın bana bu lafları ettiği yıllarda 60 sınırını aşan kadınlar saçlarını dahi boyamıyorlardı. Beyaz saçlara hafif mavi ton veren bir losyon vardı hatırladığım kadarıyla. Onu kullanırlardı. Bununla amaç beyaz saçlara bakımsız görüntü veren o kötü sarımtırak tondan kurtulmaktı. Ağırbaşlı görüntüye sahip olmak, son kertede tabii bakımsız olmak da değildi...

Yüz yıl geri döndük

O günden bu yana “yaş” konusunda, halamın kanunlarının hepsi bir bir yıkıldı. Fiziğine güvenen, artık hangi yaşta olursa olsun, her şeyi giyiyor. Kırmızısından moruna, gökkuşağının tüm renklerini yakıştırabiliyor.

Geçen yüzyılın en büyük devrimlerinden biri bu, “yaş” konusundaki “tabu”ların yıkılması oldu.

Yalnız kadınlar değil erkekler de estetik cerrahinin nimetlerinden faydalanmaktan imtina etmediler. Mucize kremler, serumlar, botokslar, lazerler derken Benjamin Button misali yaşlanmak yerine “yıllar geçtikçe gençleşmek” kural oldu.

Filmler, reklamlar, TV, basın, magazin hep bize bu “gençleşme yarışı”nı pompaladı.

Önemli olan insanın kaç yaşında olduğu değil, kendisini kaç yaşında hissettiğiydi.

Eski şablonların zincirlerini kıran 60’lıklar artık spor yapıyor, geziyor, boşanıp, evleniyor... önlerinde hâlâ “dolu dolu yaşanmaya değer bir gelecek” olduğu fikriyle yaşamlarını sürdürüyorlardı.

Yalnız estetik ve sosyal yaşam boyutunda değil, bilimsel düzeyde de yaşlılık ötelenmekteydi.

Bilimsel olarak “yaşlı” tanımı, nüfusun ortalama yaşam süresine göre “on yıl ömrü kalan insanlar” için kullanılıyordu. Ortalama ömür uzadığına göre, “yaşlı” tanımının da esnetilmesinde bir mahzur olmazdı. Bu tanıma göre 1900’lerde 62 olarak belirlenen “yaşlılık” sınırı, geçen yıllarda 75’e çıkarıldı.

İnsanlık “yaş”a karşı bir zafer daha kazandı!

Taa ki korona dünyayı altüst edip ezberleri bozana kadar.

Düne dek “Daha 75’e çok var. Henüz yaşlı değiliz!” diyen, benim de aralarında olduğum 60’lık insanlar, birden “60 yaş üstü yaşlılara kafadan ev hapsi” öngören korona tedbirleriyle titreyerek kendine geldi.

Dünyanın kendilerine hangi gözle baktığını şok-şok-şok gördüler.

İki ayda tüm geçer akçe doğruları tarumar eden virüs, yaş konusundaki çifte standardı da açığa çıkardı. Meğer Benjamin Button’luk hayalmiş.

Kafa kâğıdında, yüz yıl öncesinde olduğu gibi 60 ve üzeri yazan herkes yaşlıymış. Böylece yüz yıl geriye dönmüş olduk.

Küresel düzenin komutu

Şubat sonundan bu yana Covid krizinin en şiddetli halini yaşayan İtalya’da hararetle tartışılan konulardan biri şimdi bu.

4 Mayıs’ta “kolektif karantina” sona erecek ama “60 yaş üstü yaşlıların” “karantina durumunun devam edip etmeyeceği” meçhul.

Tedrici normalleşme sürecine girecek olan ülkede hükümet risklere açık bu dönemi yönetmek için bir akil grubu kurdu. Ekibin başına da Vittorio Colao adında bir global düzen gurusu getirdi.

Morgan Stanley bankacılığı, ABD merkezli yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey&Company gibi küresel düzen tapınaklarından gelen “signor Colau”, “Tamam!” dedi, “ülke açılsın ama 60’lıklar evde kalmaya devam etsin!

Bu “dükkânları açalım ama 60’lıkları evde tutalım” yaklaşımı, Colau’nun özgeçmişinden anlaşıldığı üzere küresel bir eğilim. Çok ülkede alıcısı var.

Ama öneri İtalya’da kıyamet kopardı. Yüz civarında yazar, şair, düşünür... Ağır top aydınlar, Başbakan ve bakanlara bir protesto mektubu döşendi.

Eski Anayasa Mahkemesi başkanlarından Sabino Cassese’den düşünür Massimo Cacciari’ye dek “çılgınlık”, “barbarlık” gibi sözlerle eleştiri yağmuruna tutulan ve ayrımcı bulunan önerinin Başbakan Conte tarafından hâlâ benimsenip benimsenmeyeceği bilinmiyor.

Başbakan’a yakın çevreler Conte’nin Colau’nun önerisini hayata geçirmek konusunda şimdilik isteksiz olduğunu söylüyor. Ama nihai kararın hangi yönde çıkacağını hafta içinde göreceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları