Nefretin zaferi

17 Mayıs 2020 Pazar

Öteki”mizi sen ne cüretle elimizden alırsın? “Bizden” birine dönüştürmeye nasıl kalkışırsın?

Bu ne cüret, ne cesaret?

İşte buna kızdılar.

Bir buçuk yıl önce gönüllü bir yardım kuruluşu için gittiği Kenya’da, Eş Şebab teröristlerince kaçırılan ve tutsaklık döneminde din değiştiren; sonra MİT’le yapılan bir ortak operasyonla kurtarılarak ülkesine gönderilen SilviaAyşeRomano’nun serüveninden hafta içinde de söz ettim...

Üzerinde soluk yeşil çarşafıyla memleketine döner dönmez “Ayşe” adını aldığını ve din değiştirerek Müslüman olduğunu açıklayan 25 yaşındaki yardım gönüllüsü, hâlâ süren muazzam bir lince uğradı.

Büyük tantana ve patırtı ile “teröristlerden kurtardığımız kızımıza kavuşuyoruz!” sabırsızlığı içinde beklenen yardım görevlisinin, ad ve din hanesi değişikliği ile jet hızıyla bir canavara dönüştürülmesine tanıklık ettik.

Kin, nefret ve ötekileştirme söylemleri gerçi yeni değil; her yerde yaşanıyor, çağın gerçeği.

ABD’de Trump, Brexit İngiltere’sinde Johnson mesela hep “biz-onlar” kutuplaşmalarından beslenerek, öteki korkusu ve nefret söylemlerini kullanarak siyaset yapıyorlar. Ancak bu Silvia-Ayşe olayındaki “biz”den, “biz ve o”, “öteki”, “onlar”a savrulma, gün-aylar alan siyasi süreçler içinde değil saatler içinde gerçekleşti.

Otopsi masasında parçalarına ayrılan bir kadavra örneğinde görülebilecek netlikte bir dönüşüm izlemiş olduk.

Sağın tek argümanı

Kara Afrika’nın fedakâr meleği, idealist yardım gönüllüsü “kızımız”, 24 saatte “terörist”, “terör sevici” ve “terör işbirlikçisi” oldu.

Bir Müslümanı kurtardık” (Libero), “Nankör Silvia” (Il Giornale) başlıkları ile çıkan sağcı gazeteler, sağ siyasetçiler ve en çok sosyal ağlar bu dönüşümde katalizör oldu.

Kırk yıllık gazetecilik yaşamımda ilk kez bir uçtan diğerine bu hızla savrulan bir kitlesel salınıma şahitlik ettim.

Gözlemcilerin İtalya da Elias Cannetti’nin “Sürü ve İktidar” göndermesiyle açıkladığı bu değişimin en büyük zamkı “uygarlık çatışması” oldu.

11 Eylül’den beri zihinlerde taş taş yükseltilen duvarlar ören “uygarlık çatışması”, Batı’da aşırı sağın bugün başlıca argümanı.

Uygarlık çatışmasını ellerinden çekip aldığınızda, geriye söyleyecek sözleri kalmıyor. O nedenle Silvia’nın Ayşe’ye dönüşmesiyle ortalık karıştı, sağın ateşi çıktı ve cadı avı kazanlarını derhal yaktılar.

Silvia’yı Batı’nın değerlerine ihanet etmekle, teröristlerin dinini seçmekle, üstünden çıkarmayı reddettiği çarşafıyla Batılı kadını aşağılamak ve küçük düşürmekle itham ettiler.

Her şeyin siyah beyaza indirgendiği, gri tonların yok olduğu tartışmada feministler bile bölündü.

COVID birlik sağlamadı

İtalyan feminizminin tanınan isimlerinden Nadia Riva, Ayşe’nin Afrika’dan döndüğü yeşil çarşafı “çöp torbasına” benzetti.

Silvia’ya arka çıkan feministler ise bu argümanların günümüz Avrupası’nda aşırı sağcıların değirmenine su taşımaktan başka işe yaramadığına dikkat çekti ve Müslüman kadınların tamamını temsil etmeyen “çarşaf”ın bir “uygarlık çatışması” sembolüne dönüştürülmesinin tehlikesine parmak bastı.

Silvia Ayşe’nin bedeni, Eş Şebab teröristlerinin elinde geçirdiği 535 gün sonra, son kertede bir savaş alanına dönüştü.

Bu da olayın çarpıcı olan diğer yönü.

Silvia’dan iki ay önce cihatçı örgütler tarafından Ortadoğu’da tutsak alınan Luca Tacchetto ve Alessandro Sandrini isimli iki İtalyan daha yeni serbest bırakıldılar. Onlar da Silvia gibi ülkelerine İslamı seçerek, din değiştirip döndüler. Ama bırakın linç etmeyi, isimlerini dahi kimsenin bilmediği bu erkek tutsakların dini inançlarını sorgulamayı hiç akıl eden çıkmadı.

Böylece “uygarlık çatışmasının” erkekler yerine, yalnız kadınlar üzerinden götürüldüğünü görmüş olduk.

31 bin insanın yaşamına mal olan COVID felaketinden Çizmenin toplumsal dayanışma ve birlik beraberlik ruhu ile çıkması umuluyordu.

Silvia Ayşe Romano olayı İtalya’nın o noktadan çok uzak olduğunu gösterdi.

Herkes var olduğunu ve yaşadığını hissetmek için yalnız kinini ve öfkesini kusmak istiyor” diyordu dün okuduğum bir yazı: “Tüm yaşanan badirelere rağmen bundan bir türlü yorulmadık. Sanal ya da gerçek bütün meydanların altın kuralı bu: nefret etmek. Bu eleştirel tartışmanın önünü kesiyor ve engizisyoncularla, donuk zekalı insanların işine yarıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları