Trump’ın ‘tahakküm demokrasisi’ modeli

04 Haziran 2020 Perşembe

Tahakküm kurmalısınız. Göstericileri tutuklayıp, yargılamalısınız. Tahakküm kuramazsanız onlar indinde bir denyodan farksız kalırsınız!

Trump’ın bir haftadır süren ve 140 kente yayılan George Floyd gösterileri için valilere ve belediye başkanlarına verdiği talimat kısaca bu.

Başkan, partisinden olmayan Demokrat belediye başkanlarına bindiriyor özellikle. Onları zayıf olmakla, kendilerini saydırmamakla, kentleri göstericilerin yağma ve şiddetine kurban etmekle suçluyor...

Bilmem tanıdık geldi mi?

ABD’yi birbirine katan George Floyd krizinde Trump tipi liderliğin fotoğrafını çekiyor, adeta kırmızı kitapta yazılı olmayan şifrelerini çözüyoruz.

Bunlardan ilki “iktidar”ı bir uzlaşma aracı olarak değil de, sadece “tahakküm aracı” olarak görmek oluyor.

İkinci planda ardından bir yanda sadece kazananların, diğer yanda kaybeden eziklerin bulunduğu bir “sıfır toplam oyun” devşirmek sıralanıyor.

Üçüncü olarak krizin faturasının yükleneceği bir merci bulmak ve Demokrat Partili belediye başkanlarının durumunda olduğu gibi onları acilen “günah keçisi” ilan etmek lazım geliyor.

Bunlar yetmezsse son olarak bayrak ve dini simgelere başvurmak gerekiyor.

Haftabaşına dek Beyaz Saray’dan adımını atmayan, kamuoyu önünde konuşmayan Başkan önce Pazartesi günü valilere çağrıyla “tahakküm” talebinde bulundu, sonra ABD bayrakları önünde aktivistler üzerine askeri güçleri salma tehdidini savurdu ve biber gazı eşliğinde nihayet Beyaz Saray’dan çıkarak komşu bir kiliseye gitti.

Tanrı meşru mücadelemizden yana!” dercesine elinde bir zafer kupası edasıyla tutarak sergilediği bir İncil’le orada kameralara poz verdi.

Gerilim stratejisi

Bu sahnelerin her birinde Trump tipi liderliğin dayanaklarını görüyoruz: Zorbalığa övgü, gerilim stratejisi, kutuplaştırma, bayrak ve de din istismarı...

Bir hafta önce 20 dolarlık sahte banknot kullandığı iddiasıyla bir beyaz polis tarafından sokakta infaz edilen George Floyd’un ölümü, ABD’yi bir yanda ırkçılık karşıtı gösteriler, yağma ve isyanlarla tutuştururken, bir yandan da Trump’a umulmadık -heyhat!- bir fırsat penceresi sundu.

100 bin küsur yurttaşın ölümüne ve de 40 milyon Amerikalının işsiz kalmasına yol açan koronavirüs krizinde ABD Başkanı “gündem yaratma” ve “gündem belirleme” fırsatını tümüyle yitirmişti.

Beyaz Saray’ın günlük basın toplantılarında kendisini koronavirüs görev gücü starları Dr. Deborah Birx ve immünolog Anthony Fauci’nin yanında figüran gibi bulan, dikkat çekmek amacıyla virüse karşı insanlara “dezenfektan enjekte etmeyi” önermekten, kinin tavsiye etmeye dek her şeyi deneyen Başkan tüm bu numaralara rağmen hep “pasif” kalmak ve krizi yönetememekle suçlanmıştı.

Floyd isyanıyla Trump şimdi yeniden baş role çıkmak fırsatı yakaladı.

Gösteriler devreye girene dek kamuoyu yoklamalarında 10 puanlık farkla kasımda yapılacak başkanlık yarışında Joe Biden’ın arkasına düşen ABD Başkanı şimdi kendisini “kanun ve düzen” in koruyucusu olarak yarışta yeniden formatlıyor.

Herkes koronavirüs krizinin başkanlık yarışında sonuç tayin edecek önemde bir kıstas olmasını beklerken, Floyd isyanının beklenmedik boyutları bir hafta içinde öne geçti.

Çılgın İmparator Aşaması

Buradan nereye? Şimdi herkesin sorduğu soru bu.

Bu sorunun yanıtını kimse bilmiyor. Guardian’da okuduğum son bir yazı herkesin yanıt aradığı bu soruyu, “Trump bundan böyle artık çılgın imparator aşamasına girdi!” diyerek karşılıyordu. Yani artık her şey mümkün...

İki buçuk ay evde hapis kaldığımız karantina döneminde sürekli olarak koronavirüs badiresinin insanlığın aklını başına getirip getirmeyeceği konuşuldu.

Gözlemcilere göre COVID’den sonra dünya bir daha aynı olmayacaktı.

İyimserler, COVID illetinden eli mahkûm ders çıkarılacağını, çevre konularına, eşitsizliklere daha duyarlı olunacağını, Reagan-Thatcher’dan beri süregiden vahşi kapitalizm devriminin ehlileştirileceğini, dayanışma dinamiklerinin bundan böyle mecburen güçlendirileceğini söylüyordu.

Bunun aksini öne süren kötümserler ise geçmişte yaşanan hiçbir büyük badireden ders almayan insanlığın bundan da bir ders almayacağını ve kısa süre içinde her şeyin hızla “eski normallere” döneceğini vurguluyor, sosyal uçurumların ve tezatların bilakis artacağını, bu tezatlarla başa çıkamayan, nicedir içi boşaltılan demokrasilerin kaçınılmaz olarak çözülme dönemine gireceğini iddia ediyordu.

ABD’de yaşananlara baktığımızda iki görüşten hangisinin baskın çıktığını söyleyebiliriz?

COVİD krizinden George Floyd isyanına adeta bir “nerede kalmıştık?” hızıyla geçiş yaptık. Virüslü terör öykülerinin yerini, ABD sokaklarında kol gezen askerlerin ve göstericilere biber gazı sıkan güvenlik güçlerinin görüntüleri aldı. Bunlar, koronavirüsten siyahlara uygulanan polis şiddetine dek her türlü ideolojik, kültürel ve ırksal bağlamda bölünmüş olan “süpergücün” görüntüleri üstelik.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları