‘Kayyum’ olmak ya da olmamak

30 Ekim 2015 Cuma

Haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayana, sicilini hatırlatmak her zaman, her durumda yapılacak iş değildir. HDP Eş Genel Başkanı Selahaddin Demirtaş, Bugün gazetesini kayyum baskını esnasında ziyaret ederek, haksızlığa karşı çıkmanın doğru yolunu en güzel şekilde gösterdi. Dahası, içinden geçtiğimiz süreç kem küm edilecek zaman değil, doğru ve adil bildiğimizi dosdoğru söyleme, söylediklerimizin arkasında durma zamanı. Kozaİpek Grubu’na kayyum atanmasının hakla, hukukla izah edilecek yanı yok, zaten asıl amacının da muhalefet eden bir medya çevresini susturmak olduğu açıkça görüldü. Bu kafada olanlar, bir de üstüne “gerisi gelecek” diye korku salmaya çalışıyor. Aslında, böylelerinden, böyle bir iktidardan, böyle bir zihniyetten her şey beklenir, korkmak için her türlü sebep var. Adalet duygusunu da, hukuka saygısını da yitirmiş insanlar meydanı boş bulunca her şeyi yaparlar, yapıyorlar. Dahası ar perdeleri yırtılmış, daha ne olsun!
Korkmak için her sebep var, ama korkmamak lazım; çünkü korkarak yaşamak yaşamak değildir. Ya kendinize saygının gereğini yapacaksınız, ya da “kayyum” olacaksınız. Kayyumun gerçek manasından değil, bu iktidar döneminde kazandığı manadan bahsediyorum. Son olarak, “The Kayyum”u, Bugün medya binasına girerken gösteren görüntüleri gördüm, inanın içim sızladı. Ben onu tanıdığımda efendi bir insandı, sonra hep kayyum oldu, geriye bir insan hayaleti kalmış, sahiden üzüldüm. Kayyum, gündelik manasında, genel olarak “yönetmek üzere atanan kişi demek”, şimdilerde manası “parti komiseri”. O nedenle “The Kayyum”, binlerce kayyumdan sadece biri, çünkü mesele artık resmi veya resmi görünüşlü kayyumlardan ibaret değil. Ortalık, iktidarın eli kulağı olan veya olmaya hevesli “kayyum” dolu. Kimisi bu işe zaten çok hevesli, kimisi nasılsa bu yola düşmüş. Yazık, çok yazık!

Git kendini daha fazla rezil etmeden!
Ali, onu ve kendi gibileri “tüccar terzi” diye tanımlamama sinirlenip, bana dair olduğu intibaı veren bir yazı yazmış, maalesef geç haberim oldu. Eleştiriye cevap vermek anlaşılır bir şey, ama onunki bir hezeyan, bir öfke patlaması, zaman zaman otoportre ve yansıtma hissi uyandıran acaip bir yazı. Bizleri takip edenler onu da, beni de, yazdıklarımızı da, siyasi duruşlarımızın seyrini de biliyor, bu konuda kaygıya düşmem için hiçbir sebep yok. Ali, zamanında ciddi bir demokrat entelektüeldi, sonrası uzun hikâye, insanlık hali. Allah kimseyi o duruma düşürmesin. Hazin bir durum, o nedenle, “Git kendini daha fazla rezil etmeden” demekten başka bir şey diyemiyorum.

Cengiz Çandar’dan özür
Ali de, diğer bazıları da her vesile ile zamanında Cengiz Çandar’a yönelik “Utanmaz Adam” başlıklı yazımı dillerine dolamış haldeler. Konuyla hiç alakası yok, ama bu vesile ile Çandar’dan hepinizin önünde tekrar özür dilemek isterim. Çok farklı fikirleri savunduk, hâlâ pek çok konuda ciddi görüş ayrılıklarımız var, ama o başlık, ölçüsüz, yakışıksız bir başlıktı. Beşer şaşar ama hiç içime sinmedi, üç yıl önce bir Kürt konferansında pek çok insanın önünde kendisinden özür diledim, komplekssiz bir insan olduğu için hiç mesele etmedi. Konu budur. Bunun dışında pek çok insana ilişkin eleştirel yazı yazdım, hâlâ yazıyorum, adı geçen isimlerden kimsenin hezeyana kapıldığına şahit olmadım. “Bakın size de neler yazdı” hatırlatmaları acıklı bir bana karşı cephe oluşturma çabasından başka bir anlam taşımıyor. Eminim, sözü edilen isimler de, bu çabaları sadece gülünç buluyordur.
Nihayet asıl mesele, seçim! Mutlaka oy verelim, demokrasiye sahip çıkalım, bu istibdat rejiminden kurtulmak için demokratik mücadeleye devam edelim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları