Osmanlı'dan bugüne 'Şûra'lar

03 Ekim 2013 Perşembe

11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şûrası’ bakanlığın aklanması buluşmasıydı

Yakın geçmişe kadar “şûra” dendi mi herkes dikkat kesilirdi; çünkü bu büyük buluşmalar, “sıradan” toplantılar değildi!
Sözlüklerdeki tanım “
bir alanla ilgili oluşturulan danışma kurulu.” Ansiklopedilerde ise “Şûra-yı Devlet” adıyla “Tanzimat Dönemi’nde kanun tasarıları”nı hazırladığı, “idari yargı”yı üstlenerek “bugünkü Danıştay’ın temeli”ni oluşturduğu belirtiliyor.
Şûra-yı Devlet’, 28’i Müslüman, 13’ü diğer dinlerden olmak üzere 41 üyesiyle Mithat Paşa başkanlığında 1890’larda kurulmuş. Düşünün ki yasaların düzenlenmesi dışında yönetsel sorunları karara bağlamak bile bu kurulun gündemindeymiş..
Cumhuriyetle birlikte aynı görevleri parlamento ve yüksek yargı organları devraldığından, 
“şûra” bir konuda ülkenin en birikimli isimlerinden oluşan“danışma kurulu”na dönüşmüş; tarihsel geleneğinden ötürü de devlet yönetimindeki saygınlığını sürdürmüş.
Nitekim yakın geçmişe dek eğitimden sanayiye, enerjiden tarıma, askerlikten imara “ulusal kalkınma” için her fikrin dile getirildiği; izlenen politikaların doğru olup olmadığı yönündeki her düşüncenin özgürce açıklandığı geniş katılımlı toplantıların sonuçları kamuoyunda günlerce tartışılır, değerlendirilirdi. O kadar ki hükümetlerin yatırımları savunurken “şûrada da benimsendiği”ni belirtmeleri, ülke çıkarı için “güvence” sayılırdı.
Ta ki devletin yıpratılmaya başlandığı, ülkenin kamu yararı yerine özel sektör çıkarlarıyla yönetilmesi eğiliminin siyasi erke egemen olduğu şu son yıllara kadar...

Sorgulanan politikalar

Cumhuriyet devriminin şûraları, “sadece” ulusal çıkarları gözeten bir geleneğin ürünü olarak yıllarca varlıklarını sürdürdüklerinden, bununla çelişen siyasetlerin sorgulanması da kararlarına yansıyabildi.
Günümüzde kimi “şûra kararları” ile ülkede “izlenen politikalar” arasında, deyim yerindeyse “dağlar kadar fark”ın olması da bu yüzden olsa gerek…
Örneğin 2 yıl süren toplantılarla 2009’da sonuçlanan “Kentleşme Şûrası”kararlarında “ne 3. köprü; ne TOKİ’ye verilen ‘sınırsız ve ayrıcalıklı imar yetkileri’ne depreme hazırlık adına ‘emlak pazarlaması’nı amaçlayan‘kentsel dönüşüm’, ne AVM çılgınlığı, ne ‘kıyıların yeniden yağmaya açılması’, ne ‘meslek odaları yetkilerine tırpan’, ne imar getirisine yönelik ve ‘plana aykırı özelleştirme’ler, ne de bugünkü tüm kentsel düzenlemelerin temelindeki ‘rant sevdası’ vardı.”
Cumhurbaşkanı 
Gül’ün konuşmasında “bu kararlar artık yol haritamız olacak” anlamındaki sözleriyle aynı “kararların tersine izlenen politikalar” arasındaki uyumsuzluk ise artık “sözü dinlenmeyen şûralar”ın saygınlığını yitirmelerinin nedeni değil midir?

‘Ulaşım, erişim’ şûrası 

Bütün bunları anımsatmamın nedenini 5-7 Eylül günlerinde İstanbul’da düzenlenen “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şûrası.”
“Herkes İçin Ulaşım ve Hızlı Erişim” çağrısıyla toplanan şûradan, medyadaki birkaç küçük haberin dışında ne söz eden oldu, ne de önemseyip tartışmaya açan… çünkü adından bile belli ki özel bir konunun ülke beyinlerince tartışılması için değil, aynı ismi taşıyan bir bakanlığın çalışmalarını “övmek” hatta eleştirilere karşı “savunmak” için düzenlenmişti.. 
Dahası, konuş
macı olarak “atanan” isimlerin önemli bir kısmı da hükümeti ve/ya bakanlığı haklı göstermek durumundaki siyasi bürokratlar ya da aynı eğilimdeki uzmanlardan oluşuyordu.
Nitekim Bakan 
Binali Yıldırım bilgilendirme kitabında, “Ulaşım ve iletişim, insanın ve ileri demokrasilerin atar damarıdır” diyorsa da konuşmacılar arasında “bakanlığın projelerinde demokrasinin çoktan unutulduğu”nu söyleyecek kimse yoktu!
Örneğin sadece “
3. köprü”nün değil; Marmaray’a paralel deniz altı “otomobil tüneli” ile yer seçimi tartışmalı “3. Havaalanı”nın da nazım “planlarda yer almaması”nın “siyasetin bilime darbesi” olduğu bile vurgulan(a)madı!
Dahası, geniş yer verilen “
Türkiye’nin 2035 Görünümü” teması için de bütün bu plansız ve ranta âşık yanlış yatırımların sorgulanmasını değil, “aklanarak sürdürülmesi”ni öngören konuşmalar yapılması da şûranın siyasal hedefini açıkça sergilemiş oldu.
İşte böylesi “
siyasi bir şûra” Osmanlı döneminden gelen saygınlığı şöyle dursun, Cumhuriyetin kazandırdığı “bilimsel danışma” işlevinden de uzaklaşmanın, denebilir ki doruğundaki bir örnekti… Kamuoyundaki başlıca tartışma konularına açıklık getirmek yerine ülkenin gerçek uzmanlarıyla, adeta “inatlaşma toplantısı”na dönüştü.
Ne diyelim; “hayırlara vesile olur inşallah..”

 

26 Eylül 2013 - Cumhuriyet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları