Olaylar Ve Görüşler

DEMOKRASİ MASALLARI-2

25 Şubat 2020 Salı

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Turan Karakaş

Sayın Sunucu Bedriye Teneke

Dondum TV’de

O günkü programda 

Keleş Efendi’yi

Tanıtacaktı.

Sayın Bedriye Teneke’nin   

SESİ KALIN VE BOĞUKTU.

ERZURUM’DA HAVALAR

HER ZAMANKİ GİBİ SOĞUKTU.

Sivastan’tan Kars’a kadar,

Halk Bedriye Teneke’yi seviyordu.

SUNUCU BEDRİYE SÖZÜ ALDI.

VE

HEMEN

DALDI.

Bedriye Teneke Hanım,

Keleş Efendi’yi 

Şöyle tanıtmaya başladı:

-Sayın Binali Keleş, hele biraz anlatsana. Ne ediyorsun, ne yapıyorsun? Ne işle meşgulsan? İşler nasıl gidiyor? 

Keleş Efendi, büyük bir devlet adamı pozunda gözlerini kısıp taaa uzaklara baktı ve dedi ki:

-Benim Erzurum’un bir ilçesinde, adliyenin tam karşısında küçük bir yazıhanem var. Bu yazıhanede arzuhalcilik yapırem.

Çok acıklı dilekçeler yazirem. Hakimi de savcıyı da ağlatirem. Masamın üstünde iki kitap var; dilekçemi bu kalın kitaptan mı yoksa ince kitaptan mı yazayım diye sorirem.

İnce kitaptan yaz derse, iki buçuk lirasını alirem. Yok Keleş Efendi, kalın kitaptan istirem derse beş lirasını alirem. Hakim, ağlatan dilekçe istirem derse o zaman dilekçe başına altı lirasını alirem. Kitapların ikisi de kara kaplıdır. İki kitabın içinde de manası çok derin sırlar vardır. 

Teneke Bedriye:

-Keleş dayı, sen aynı zamanda Erzurum’un Sesi gazetesinde de yazı yazirsen he?

Keleş:

-Heee. Valla yazirem.  Kars’ın Nefesi gazetesinde de yazirem.

Bedriye:

-Bir sunucu olarak sene sorirem. Demokrasi gelir mi? Bu memleket düzelir mi?

Keleş:

-Valla sayın Bedriye Hanım, ne bu memlekete demokrasi gelir ne de bu memleket düzelir.

Bedriye:

-Niye?

-Keleş Efendi:

Çünkü bu memlekette devlet eliyle zengin olunuyor. Bu siyasi partilerin seçim mücadelesi, ne demokrasi için ne halk içindir. Çoğunlukla, sen çekil biraz da ben yiyim amacı içindir. Bugün siyasi partiler birer zenginleşme aracıdır.

Bedriye:

-Demokrasi hakkında ne düşünirsen dayı?

Keleş Efendi: 

-Demokrasi çok büyük bir emperyalist yalandır. Demokrasinin üç temeli vardır.

1- Ekonomide demokrasi.

2- Siyasette demokrasi

3- İletişimde demokrasi.

Bedriye Hanım:

-Biz de demokrasi var mı? Biz de demokrasi bulunur mu?

Keleş:

-Kesinlikle demokrasi falan olmaz biz de. Haşa. Biz de bol bol kirlenme ve çürüyüş var. Biz de bulunsa bulunsa demokrasi yalanı bulunur. Türkiye’de demokrasi için söylenen her yüz kelimeden doksan dokuzu yalandır. Demokrasi yalandan ibarettir. Hatta dünyada da öyledir. Hatta tarihte de öyleydi. Hakim sınıfların, halkı kandırmak için uydurduğu yalanlardan ibarettir.

Bedriye:

-Hangi işleri yapirsan?

Keleş Efendi:

-Dedim ya gazetecilik yapirem, biiir. İşte gördüğün gibi televizyonculuk yapirem, ikiiii, hukukçuluk yapirem, yani arzuhalcilik yapirem, üüüüüç. Siyasetle uğraşirem dööört. Bu konularda ne sorarsan sor Bedriye kızım.

Bedriye:

-Peki Keleş dayı,

-Telefon hattımızdan sana gelen sorular var. Cevaplamak ister misiniz? 

Keleş Efendi:

İsterim Bedriye kızım. İstediklerini sorsunlar. Keleş dayını kimse yenemez de yıldıramaz da.

Bedriye:

-Sayın Keleş Efendi, vatandaştan gelen ilk sorunu soruyorum.

Yani vatandaş soruyor:

-Sayın Keleş Efendi diyirem ki, bu derin ilminden dağıtsana bizlere. Mezere mi götürecen. Ver getsin, nasıl olsa dalmışsın ilim deryasına. Sen de ilim çok.

Keleş:

-Ola hangi ilimden istiyirsen?

Soru soran vatandaş:

-Hukuk ilmi istiyirem, iki kilo kadar olsun.

Keleş Efendi:

-Hele camışa bak, kilo işi hukuk bilgisi istir. Eeee böyle hukukun böyle de alıcısı olur. Dadaş hukuk bir deryadır. Dalamaz herkes. Bu deryaya dalıp da efendime söyleyim bir inci çıkaramaz herkes. Boşa nefes tüketme.

Sunucu sayın Bedriye Teneke:

-Hukukçuluk yılların nasıl geçti?

Keleş Efendi:

Benim arzuhalcilik yaptığım yıllarda bizlere dava vekili denirdi. Aynı avukat gibi. Duruşmalara da girerdik. Bu duruşmalarda öyle savunmalar yapardım ki hakimleri ağlatırdım. 

Bedriye:

-Keleş dayı bir izleyici telefonla katılmak istiyor.

Keleş Efendi:

-Katılsın katılsın. Bakalım neler dırlayacak.

Telefonla katılan dinleyici şöyle konuştu:

-Bedriye abla, Bu Keleş Efendi’nin başında buruşuk foteri vardı. Elinde ha dağıldı ha dağılacak gibi duran eski çantası vardı. Hindi gibi şişerek hışımla gururla çıkardı adliyeden. Onun çıktığını gören ilçenin şakacıları etrafını alırdı ve şöyle derlerdi: 

-Keleş dayı gene mahkemeyi dağıttın, hakimi ağlattın. Karşı tarafın avukatını sekize katladın,  he.. hay maşallah. Gurban olam gözen.

Keleş Efendi küçümseyerek b.ka bakar gibi bakardı bize. 

Allah’ın öküzleri mahkemede miyavlıyarak mı hak savunacaksınız? Aslan gibi kükreyeceksin ki hem de öyle bir kükreyeceksin ki yukarıdan toz dökülecek. Hakkınızı arıyırem (arıyorum) ay danalar, derdi bize.

Sonra izleyici Keleş Efendi’ye seslendi:

- Nasısan Keleş dayı. Televizyona çıkınca ekran yiğidi kesildin. İyi sallıyorsun.

Keleş Efendi:

-Ay Bedriye Hanım bu eşşek kafalıyı nerden buldun. Bunu anırtma. Ben hak savundum. Siyasetle uğraştım. Aday oldum efendime söyleyim mücadele ettim. Gazetecilik yaptım. Şimdi de televizyonculuk yapirem. Her zaman halkımın haklarını savundum. Hem de her fırsatta. İçinden geldiğim emekçi sınıfı, çalışanlar sınıfını unutmadım. Haşa huzurdan bu sayın oğlu sayının eli para görünce aklınca benimle dalga geçiyor.

Bedriye:

-Boşveeer Keleş dayıma bak. Salla gitsin.

Bir mesaj daha geldi. Bedriye okudu. Mesaj şöyleydi:

- Ulan sayın Keleş Efendi. Mahkemeye delil sunmadıktan sonra istediğin kadar böğür. Böğür böğürdüğünle kalırsın.

Keleş Efendi:

-Ben delil de sunirem. Aslan kimi de gürlirem. Senin sivrisinek gibi sesinle dava savunulmaz. Davulcu yellenmesi gibi sesin gaybolur gider. Sivrisinek gibi vızıldir  durirsen. Sen vızıldanmana bak böyük işlere garışma.

Bir mesaj daha:

-Mahkemelerde en çok neye üzülüyorsunuz? Yani bu konuda ne diyorsun?

Keleş Efendi:

-Ne diyem dadaş. Delil yok, hüküm veriyor. Ortada olay yok, delil uyduruluyor.  Gardaş bu delille neyi ispat edeceksin. Falanca adamı öldürdün diyorsun. Delili de şu diyorsun ama bir bakıyorsun adam yaşıyor. Ama sen suçlu bulup cezalandırıyorsun. Mahkemeyi yanıltıyorsun. Zaten mahkeme de yanılmaya hazır. Biliyorum pek çok mahkeme hakimleri de buna üzülüyor.

Derken bir mesaj daha geldi. Sunucu Bedriye mesajı okudu:

-Keleş Efendi dedi. Bizim bu Hüseyin var ya. Benim oğlan.

Keleş Efendi:

-Eeeeee?

Seyirci:

-Toprah bunun başına olsun. Gece traktörle şehirden köye gelirken yol gara, gece gara, o gene hızla sürüyor traktörü. Önce yoldan çıkıyor. Gidip direğe vuruyor. Direk de gara. Bu camış kafalı hızını alamir. Gidip camışa vurir. Eee çamış da gara. Tekrar yola girip hızlanıyor. Bu sefer duramir. Gidip trene vurir. Tren de gara. Acaba bu camış kafalıya ceza düşer mi, Keleş emmi?

Keleş Efendi alaycı bir ifade ile:

-Yok canım deli misen. Ceza mı düşer ona ödül verirler. Ödülü de bir eşek olur. Yahu deli misen? Düşmez mi heç, düşer, para cezası düşer. Tazminat öder. 

Sunucu Bedriye Teneke Hanım:

-Tamam, başka soru soruyor vatandaş.

Keleş Efendi:

-Sorsun bakalım o ne diyecek?

Seyirci:

-Kurban kesme nasıl böyle bir farz oldu? Biz kahvede tartıştık. Ben kurban kesme olayını şöyle anlattım. Yanlışsa düzelt.

-“Ben, size kurbanın nasıl farz kılındığını anlatıvereyim" diyerek başladım söze. Hz. Musa’nın çocuğu olmuyordu. Rabbim "bana bir çocuk ihsan edersen, sana en değerli varlığımı kurban edeceğim" diye dua etti. Allah ona bir çocuk ihsan etti. Hz. Musa çocuğuna İsa ismini koydu. Bir zaman sonra "En değerli varlığın İsa’yı kurban et" şeklinde bir rüya gördü. İsa’yı elinden tutarak dağa götürdü. Baltayı eline aldı, tam çocuğun kafasını uçuracakken Azrail iple boynundan bağlı bir keçi ile geldi. “Alın bu çocuğun yerine bu keçiyi kesin dedi.” İşte kurban böyle farz kılınmıştır. Doğru değil mi dediğim?. Bir yanlışım varsa düzeltin. dedi.

Keleş Efendi birdenbire hiddetlenerek, "Bre cahil adam, ben bu hikayenin neresini düzelteyim” diye söze başladı. "Bir kere kurban farz değil vacip. Hz. Musa değil Hz. İbrahim. İsa değil İsmail. Balta değil bıçak. Azrail değil Cebrail. Keçi değil koç" şeklinde cahil adamın kafasına göre uydurduğu hikayeyi düzeltti.

Bedriye:

Sayın Keleş bir soru da ben sorayım:

-Gazeteciliğiniz nasıl geçti?

Keleş Efendi:

-Şimdi köşe yazirem. Kars’ın Nefesi gazetesine arada bir yazirem. Erzurum’un Sesine de ayda bir yazirem. Basın ve Tv dünyasına özgürlük değil siyasetin ürettiği güçler hakim. Gazeteler esir, hiçbiri bağımsız değil, özgür de değil. Paranın ve sayın zenginlerimizin esiri.

İşsiz gazeteci çok.

Gazetecinin sağı yasak, solu yasak. Yer bırakmadılar ki ayaklarımızı basak.

Sunucu Bedriye Hanım:

-Sayın Keleş siyasete ne diyirsen gene aday olacan mı? Ben bildim bileli sen her seçimde adaysın. 

Keleş Efendi:

-Bütün partilerde parti içi demokrasi yok olmuş. Genel başkanlar padişah olmuş. Siyaset kirlenmiş. Ben de ancak her seçimde bağımsız aday oluyorum. Halkımız da bırak bu deliyi diyor ve bana oy vermiyor. Ne yapsın garip Keleş dayın?

Teneke Bedriye:

-Sayın seyirciler süremiz doldu. Haftaya Tayyip İde ve Binali Keleşle siyaset ve demokrasi üzerine konuşacağız. 

Erzurum Dağları Kar ile Boran türküsü ile Bedriye’nin programı son buluyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları