Olaylar Ve Görüşler

İdarenin Susma Hakkı? - M. Önder TEKİN

26 Temmuz 2021 Pazartesi

7331 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 14.07.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ceza yasaları ile birlikte idari yargılama usulüne ilişkin yasada kimi değişiklikler ve eklemeler içeren bu yasama çalışması, hukuk devleti ilkesinin zayıflaması nedeniyle yargıya duyulan güvensizliğin zirve yaptığı dönemde gerçekleştirilmiştir. Yargı Reformu Strateji Belgesi ile İnsan Hakları Eylem Planı’nın yaşama geçirilmesi amaçlanmıştır. Yargı bağımsızlığının yok edilmesi, insan hakları ihlaline yol açan uygulamaların yoğunluğu, erklerin Cumhurbaşkanı’nın şahsında birleşmesi gibi hukuka aykırı eylemler ile iddialar arasındaki uçurumun büyüklüğü gözetildiğinde yasanın, özelde “adil yargılanma hakkına” genel olarak da “hukuk devleti”ne bizleri ulaştırmayacağı çok açık olmakla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan kimi değişiklik ve eklemelerin hukuk âleminde yaratacağı etkilerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

GERÇEKLİKTEN UZAK

Yasanın genel gerekçesinde “birey odaklı yönetim anlayışının kuvvetlendirilmesi” amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun bazı maddelerinde de değişikliğe gidildiği belirtilerek vatandaşların hukuki durumlarının bir an evvel belirgin hale gelmesi ve mahkemeye erişim hakkının güçlendirilmesinin sağlanması hedefi ortaya konulmuştur. Bu kapsamda, başvuruları cevaplamayan idarelerin, başvuruları reddettiklerinin kabul edileceği süre altmış günden otuz güne, kesin olmayan cevaplarda ise bekleme süresi altı aydan dört aya indirilmiştir. Bu sürelerde, ilgililere yanıt verilmemesi durumunda istem reddedilmiş sayılacaktır. Ayrıca kararların verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yazılacağı kuralı getirilmiştir.

İdare ve vergi mahkemelerinde uzun yılları bulan yargılama süreleri ve Danıştay’ın ilk derece olarak görüm ve çözümünü gerçekleştirdiği kimi davaların esas kararlarının altı-yedi yıl sonra verilebildiği dikkate alındığında temyiz süreciyle birlikte on yıla yaklaşan yargılama süresini hemen hiç etkilemeyecek olan söz konusu yasa değişikliğinin “makul sürede yargılanma hakkı” ihlallerine bir etkisinin olmayacağı ortadadır. Bu nedenle, yasanın gerekçesinde belirtilen “idareye yapılan başvuruya yanıt vermeme süresinin kısaltılmasının mahkemeye erişim hakkı”nı güçlendireceği iddiası gerçeklikten uzaktır.

ZİHNİYET DEĞİŞMELİ

Öncelikle bir istek ya da şikâyetle ya da bir sorununu çözmek için idareye başvuruda bulunan kişinin yanıtsız bırakılarak çözüm sunulmayacağına dair yasa hükmünün hâlâ yürürlükte olması, güçlendirildiği iddia olunan “mahkemeye erişim hakkı”nın kullanılmasından önce kimi temel hakların ihlali sonucunu doğurmaktadır. Devletin, idarenin kişilerin taleplerini olumlu karşıladığı oranda hedeflendiği iddia olunan “özgür birey, güçlü toplum” hedefi gerçekleşebilir. Vatandaşa yanıt dahi vermeden istemini reddederek isteminin reddedilmiş sayılacağı günleri kısaltarak “mahkemeye erişim hakkı”nı kullandırmaya teşvik eden yönetim anlayışı, dava sayılarını artırarak “makul sürede yargılanma hakkı” ihlaline yol açmak dışında bir işe yaramayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve uluslararası sözleşmeler ile güvenceye alınan örgütlenme özgürlüğünü kullanan bir memurun görev yerinin değiştirilmesi ya da düşünce özgürlüğünü kullandığı için keyfi olarak disiplin cezasıyla cezalandırılması temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracaktır. İdari aşamada temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yol açmayan “hukuka bağlı idare” anlayışını yaşama geçirmek yerine kişilerin hakları ihlal edildikten sonra açacakları “idari dava” öncesi başvurunun yanıt verme süresinin otuz güne indirilmesini “mahkemeye erişim hakkı”nı güçlendiren “yargı reformu” olarak sunan zihniyeti değiştirerek hukuk reformuna başlamak daha rasyonel olmaz mı?

GÖREVLİLER SUSAMAZ

İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca idari makamlara başvuruda bulunarak haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem yapılmasını isteyen ilgililere otuz gün içinde yanıt verilmemesi üzerine istemlerinin reddine dair işlemin hukuka uygunluk denetimi yetki, şekil, neden, konu ve maksat unsurları yönünden yapılmaktadır. Oysa idari işlemlerin ilgililere yazılı bildirimini düzenleyen anayasa hükmüne aykırı olarak ilgiliye yazılı yanıt verilmeden işlem tesisinin gerçekleşeceğini düzenleyen hüküm hâlâ yürürlüktedir. İşlem yazılı olmadığından, işlemin yetkili makam tarafından tesis edilip edilmediği, şekil unsuruna uygunluğu, istemin reddedilmesinin nedeninin ne olduğu yönlerinden yargısal denetimi hakkaniyetli bir yargılama sürecine dönüşememektedir. İdari işlem yazılı olarak ilgilisine bildirilmediğinden, işlemin iptali istemine yönelik hazırlanan dava dilekçesindeki iddiaları varsayıma dayalı olacaktır. Varsayıma dayalı hak iddiasıyla açılan davada, adil yargılanma hakkı ihlali doğacaktır. Hak arama özgürlüğü kısıtlanacaktır.

Anayasasında “hukuk devleti” olduğu yazan ülkemizde, hukuka aykırı kurallar ve uygulamaların yoğunlaştığı oranda göstermelik “yargı reformu” paketleri yürürlüğe girmektedir. Samimiyet içermeyen, sorunları derinleştiren paketler yeni bir göstermelik yargı reformu paketine (!) zemin hazırlamaktadır. Süreç böyle gitmektedir. Eminim böyle devam etmeyecektir. İdari usul yasasını bile çıkarmayan, vatandaşını muhatap almayan, sorununu çözemeyen, başvurusuna dahi yazılı yanıt vermeyen yönetim anlayışı, hukuk devletinin yeniden hayata geçirilmesiyle birlikte sona erecektir. Hukuku tesis etmekle görevli olan idarenin susma hakkı yoktur.

M. ÖNDER TEKİN

EMEKLİ YARGIÇ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları